Petrolün oluşum yalanı ve su savaşları

Maxtouch | 06:41 | 0 yorum


İnsanoğlunun egosu dünyadan önce fazileti kaldırdı sonra ilimi.
Petrolün Hayvan ve bitki kalıntılarının çürümesinin ardından belirli bir yoğunlukta ve kalınlıkta tabakalar halinde “milyonlarca yıl” boyunca kaldıktan sonra oluştuğu öğretilir.
Oysa petrol yeraltı sularından oluşmuştur. Yeraltı sularının bir çok madde ile etkileşime girerek petrolü oluşturduğu bilim insanınca  araştırılmış mıdır?
Küresel ısınmanın arttığı buzulların erimeye başladığı yeryüzünde suyun önemi gün geçtikçe artıyor. Sanılan sebeplerin aksine gelecek yıllarda dünya su savaşlarına sahne olacak.  2/3 nün sularla kaplı olduğu bu yaşlı kürede ortadoğu ve çöller dahil bütün insanlığa yetecek kadar yeraltı suları mevcut. Aslında su savaşlarına hiç gerek yok yeter ki akıl ve bilim öne çıkartılıp yeraltı suları gün yüzüne çıkartılsın, insanlığın ortak kullanımına sunulsun.
Bunun için egolarını bir kenara bırakmış amacı insanı öldürmek değil de yaşatmak olan yöneticilere ihtiyacımız var.
Saygılarımla..

Bankaların müşteriyi çileden çıkartma numaraları-Yaşlı Müşteriler sorunu

Maxtouch | 06:40 | 0 yorum


Hangi bankaya gitsem beklemesem olmaz. Birde araya girenler var ya. Görevliyi mi dövsem müşteriyi mi yoksa  her ikisini de bir tavada  mı pişirsem  (!) diye  çok düşünmüşümdür.
Bankalar özel müşterilerini her zaman el üstünde tutuyor. Özel müşterileri için ayrı bir birim masa görevli tahsis edeceklerine sırası gelen müşteriyi bekletip yada atlatıp onların işlemlerini yapıyorlar. Adı üzerinde özel müşteri insan bu zihniyete hayret ediyor sanki diğerleri müşteri değil. Sanırım özel müşterilere öncelik vermek bayağı karlı ve kazançlı olsa gerek. Buda kendilerini iyi hissetmelerini sağlıyor olmalı. İkaz ettiğim zaman bahaneleri şeytana taş çıkartacak cinsten her numara var.
Size bakmak istemiyorlarsa bir saniyede 2 numara peş peşe yakıyorlar. Yada çok üstten bir numara yakıyor bazende karışık numaralar yakıyorlar ki itirazınızda size söyleyecek yalanları olsun. Sorunca sıranız  geçti ya gelmediniz diyorlar. Buna numara atlatmak deniyor. Amaç sizi kızdırmak.  Bir ara hiç numara yakmayıp özel müşterilerinin işlemlerini araya sıkıştırıyorlardı. İtiraz edince numara yakmadım ki bekleyeceksiniz diyorlardı.
Şayet özel müşteri  sizdeki sıra numarasından sonra gelen numarayı almış siz bunu görmüş yada sizin görüp kızmanızı sağlamak için özel sayılan müşteri numarayı mahsus elinde evirip çeviriyorsa hemen gaza gelmeyin. Bir devlet dairesinde çalışan Memursanız özellikle dikkatli olun. Hakkınızda hakaret davası açmak isteyen yetkililer masalarında kamera kayıtlarının gelmesini dört gözle beklerken çalıştığınız kurumunuzda da  size disiplin işlemi yapmak ve sizden kurtulmak isteyen bir çok yönetici ellerini ovuşturuyor demektir.  Kibarca İyide özel müşterinin elinde ki numara benden sonraki sıra  numarası önce benim işlemimi yapmanız gerekmez miydi, diye sorunca pişkince işim bitsin bakacağım diyorlar.
emekli-maasi-kuyrugunda-arbede-20091026A26100B3-01
Bu numaralarda artık yemeyince bankalar  yeni bir taktik  geliştirmişler. Gişe yada müsteri hizmetlerinde işlem yaptırmak için  bir sıra numarası aldınız, bekliyorsunuz. Her şey yolunda diye düşünüyor birazdan sıranın size geleceğini sanıp tüm yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. O da ne 5 numara yanmış. Biri hemen  işlem yapmak için gişeye yaklaşmış yada müşteri temsilcinin buyurduğu sandalyeye kurulup bacak bacak üstüne atmış. Hamfendi ama sıra bendeydi diyorsunuz olur mu bakın 5 numara yandı diyorlar. İyide hamfendi 2 saattir buradayım 1,2,3,4 numaralar hiç yanmadı ki…. Şeytan eminim bankacılardan kaçıyordur. Banada kötü  bir şeyler yaparlar diye:)
Bir zaman Ziraat Bankası Zeytinburnu Şubesine gitmiştim. 3-4 yıl önceydi. Bankanın kendi hatası olan özel durumumu açkıladıktan sonra Banka müdürü incelemeler sonrası kredi almamda bir mahsur olmadığını söyleyip yarın arayın demişti. Ertesi gün telefonda kredi vermeyeceklerini öğrenince kızmıştım ve sebebini öğrenmek için  şubeye gittim. Bir misafiri vardı. Banka Müdürü  kendi görevlisinin ihmalini kredi alamamam için bana engel gösterdi görüşmemizi hatırlatınca  olayı tırmandırarak sinirlendirmeye çalıştı. Bu arada yanındaki misafirde tartışmaya katıldı. Sizi şikayet edeceğim dedim. Meğer yanındaki misafir de Zeytinburnun da görev yapan bir savcıymış. Saat 15-15:30 civarıydı. Ona demedim  ki bu saatte adliyede masanda görev başında  olman gerekirken burada bir banka müdürüyle baş başa ne işin var:))
Oysa SAVCI orada bulunmasını gerektirecek her iki sebepte de  suç işliyordu. Bunu benim bilmediğimi zannediyordu….
Finansbank dayım müşteri temsilcisi araya bazen özel numarası olmayan bir müşteri  alıyor sonra sıra numarası olan bir müşteri sonrada uzun süre hesap yapma rolüne bürünüyor ALLAH dan yanımda dergi var canım sıkılmıyor. Yanımda ki yaşlı abla akıllı hem gişeden hemde müşteri temsilcisinden numara almış fazla dayanamadı anladı sıra gelmeyecek gişe bölümüne gitti. Neredeyse dergiyi üçüncü kez karıştıracağım. Amaç sinirlenmemek. Hemen bende gidip bir gişe numarası aldım oysa gişenin işlemimi yapması imkansız. Amaç danışmadaki görevliye Genel Müdürlüğe bağlı telefonu gösterip şikayetlerimi iletebilir miyim diye seslice sormak ki  görevini yapmayan çalışanlar duysun ve bu şekilde müşteri temsilcisinin nasıl bir davranış  şekli sergileyeceğini takip edeyim. Sözlerim işe yaradı. Temsilci yutmamış gibi sakin gözükmeye çalışmasına rağmen biraz oyalanarak benim sıra numaramı yakmak zorunda kaldı. Anladım gerçekten denetim ve şikayetler olursa bu numaralar sökmeyecek. Halkımız bireysel haklarını aramalı ve gereken şikayetini yapmalı.. Bir kaç şikayet olsa genel müdürlükler böylesi vakalara duyarsız kalsa da  mecburiyetten çalışanları oyacak ama yakında  o günlerde gelecek.
Ziraat Bankasındayım müşteri temsilcisi iki tane biri giriş katında diğeri üst katta soruyorum aşağıda mı bekliyeyim yukarıdamı? aşağıda dediler numara yanarsa sönmeden sıra geçmeden nasıl yukarıya geçeceğim hesabını yapıyorum ve numara yandı yukarıdaki numara koşa koşa yukarı çıktım ALLAH dan çok fazla merdiven yok. Nedir bu durum dedim halledeceğiz dedi. İçinden bir clark çektim zor halledersiniz.. Neyse başka bir şehirdeki banka müdürünün yapılamaz dediği bütün işlemleri sordum. Bilin ki birisi size hele bankacıysa ben size yardımcı olacağım merak etmeyin diyorsa yalan söylüyordur. İşin içinde iş vardır. Bağlı olduğum banka müdüründen başka bir şehirde çekmiş olduğum krediye dair borcu yoktur yazısı istemiştim. Banka Müdürüde bana argo ağızla NE BİLEYİM BEN SENİN BAŞKA ŞUBEDE BORCUN OLUP OLMADIĞINI demişti. Pess dedim neyse bu görevli dökümü çıkardı borcum yokmuş.
Eskiden bankalarda birbirine bağlı bilgisayarlar yoktu. Hesabından para cekmek isteyen müşteri müracaatta bulunur banka  paranın yatırılmış olduğu asıl şubeden  havale edilmesi için telefonla sorgulama yapardı. havale yapacak banka kontrollerden sonra hesapta para varsa makbuzu keser provizyon verirdi.
Oysa Aradan on yıllar geçmiş Bilgisayar ve veri ağları her yeri kaplamış tek tuşta bir müşterinin Türkiyedeki bütün banka hareketlerine ulaşmak mümkünken banka müdürünün BEN NE BİLEYİM SENİN HANGİ ŞUBEDE BORCUN OLUP OLMADIĞINI demesi ZİRAAT BANKASININ AYIBIDIR.
ŞEKERBANKTAYIM  eski işlemlerimden dolayı borcum gözüküyor mu soruyorum. Ne dese beğenirsiniz sizin bankamızda HİÇ bir işleminiz yok. Şaşırdım kaldım kredi çekip ödemiştim nasıl olurda sistemde gözükmez. Aynı durum Yapı Kredide de yaşandı.  Kullanıp kapattığım kredi kartının kaydı yok.
Yapı Kredi de beklerken yaşlı kadın elinde sıra numarası müşteri temsilcisine soruyor. Bakın diyor sıra numarası aldım ama müşteri temsilcileri sürekli başkalarını alıyor bana bir türlü sıra gelmiyor verdiğiniz sıra numaralarında niçin fişin veriliş saati yazmıyor.  Önemli bir ayrıntı demek ki geçmiş numaralar defalarca birilerine veriliyor.. Yada numaralar 1 den başladığında öğleden önce numara alanlar bu numarayı öğleden sonra kullanabiliyor çünkü üzerlerin de saat yazmıyor. Demek ki sistem de saat ekli olmadığı için belkide sistem geçmiş numaraları tekrar basabiliyor. Araya başka numaralar sokabiliyor sıra numarası fişinin üzerinde fişin veriliş saati yazılı olsa müşteri uyanacak….
Özellikle Ziraat ve Vakıf olmak üzere sanki bir çeteleşme kendilerini koruma hareketi var gibi . Genel Müdürlüğe şikayet etseniz dahi ilgilenmedikleri gibi sizi hedefe alıyorlar işlemlerinizi yapmamak için özel gayret sarfediyorlar… böyle bankacılık olmaz.

İHTİYAR (YAŞLI MÜŞTERİLER)

Geçen gün yine bankadaydım. Yapı Krediydi. Müşteri temsilcisi  sırada olmayan numarası da bulunmayan ve henüz bankaya yeni giren iki kişiyi işlemlerini yapmak için odasına aldı samimiyetlerinden tanıdığı belliydi. Hiç ses çıkarmadım. Bayağı uzun sürdü işlemi. Sonra yanıma bir kadın geldi. Yaşlıcaydı içeriye birşey soracağım dedi. Olumlu  yada olumsuz bir şey söylemedim. Girdi telefonuna borcunu ödemesine dair mesaj gelmiş.  Borcum yok ki diyordu. Bu tür mesajların artık sıklıkla geldiğini biliyordum. Görevli isteksizce baktı yanlış mesaj dedi. Bu arada ben araya girince kadınla tam  ilgilenemedi fakat bilgisayardan bir şeylere baktığını gördüm. Aslında gerçekten yanlış bir mesajmıydı yoksa görevli tepkimden mi tam bakamadı mı anlayamadım doğrusu üzüldüm çünkü kadın ne yapacağını kime danışacağını bilemiyordu belli ki sıra numarası almaktan bile bihaberdi.emekli_kuyruk260
Sonra AKBANK a gittim. Bir işlem 25-30 dakika sürüyor. Alışkanlığın verdiği  umursamazlıkla bekliyorum. Yaşlı bir amca sualsiz sorgusuz numarasız oturdu. İşlemi uzun sürüyor yaşlı adam anlatılmak isteneni zor kavrıyor. Defalarca soruyor bir kartı sokup diğerini çıkarıp gösteriyor. İşini sağlama almak istiyor. İşlem bitince sadece toplanıp kalkıp gitmesi 10 dakika sürdü. Doğrusu yaşlı amcaya üzüldüm. Sıra numarası olmaması hiç önemli değildi. Önemli olan o kaplumbağa hızı yürüyüşüyle buraya kadar nasıl gelmeye cesaret ettiğiydi. Ayakta durmaya mecali yoktu. Yoksa suç yaşlı ve  hastaları bankaya getirttiren sistemdemiydi.
Bu ülkede yaşlılar yıllarca banka kapısında kuyruklarda bekledi.  Hatta ömrü maaşını almaya vefa etmeden sıralarda öldü. Çoğu gözleri görmeyen eli ayağı tutmayan yürüyemeyen hasta insanlar ve çoğu teknolojiyi nasıl kullanacağını bilmeyen TC numarasını okumaktan yazmaktan teknoloji harikası sanılan o berbat aletlere tuşlamaktan aciz insanlar üstelik bu ülkede  yaşlıların paraları yardım etme yalanıyla defalarca çalanlar çoğunlukta. Hatta bir evlat bile yaşlı anne ve babasının emekli maaşını eksik söyleyip kalanını cebine atıyor.
Ama hiç bir banka düşünmedi ki Biz bu yaşlıları bankaya getirmeyelim biz hizmeti onların ayağına evine götürelim ve  maaşını ödeyelim işlemlerini yapalım. Yazık,  bu ülkedeki yaşlıya verilen değere.
Belki amacı gerçekten hizmet olan bir banka çıkarda yaşlılarımızı bu çileden kurtarır.

MEB Politikası 4+4+4+Dershaneleri kapat eğitimi sıfırla küçük yaşta ucuz işçi istihdamı yarat

Maxtouch | 06:36 | 0 yorum


AKP Eğitim sistemini deneme tahtasına çevirdi. Her sene sil baştan, eğitim sisteminde önceki sene getirdiklerini bir sene sonraki  kendileri kaldırıyor.  Denilebilir ki ne yaptıklarını kendileri de bilmiyor. Pekte öyle değil. Hepsi bilinçli atılmış adımlar. 4+4+4 12 yıllık kesintisiz eğitim sistemiyle siyasi yönden 28 Şubat öncesi fiili duruma tekrar dönüş sağlanmış, meslek liseleri üzerinden  imam hatip liselerinin  önü açılmış olsa da bunun  imam hatip yetiştirmekten öte sermayenin kalifiye eleman ihtiyacını karşılamak ve çocuk işçileri sayısını arttırarak iş gücüne daha ucuza ulaşmaktan  öte bir amaç gütmediği yakında anlaşılacak. AKP branşlaşmadan bunu anlıyor.

Özel bir hastaneye gitmiştim. Orta okul seviyesinde olduğunu zannettiğim kızlar bıyıkları henüz yeni terlemiş erkek çocukları ortalıkta hizmet görüyorlardı. Bir anlam verememiştim. Bunların yaşları çok ufaktı. Daha sonra çay içmek için bir çay bahçesine gittim ufacık çocuklar çay servisi yapıyorlardı. Adliyeye yolum düştü bu çocuk denecek kız ve erkeklerin burada ne işi vardı. Memur mu olmuşlardı. Okullar tatildi belki bu yüzdendi ama bu çocukların  arkadaşlarıyla olmaları gerekmez miydi. Birden yaslanmanın bile yasak olduğu 12-13 saat çalıştırılan mağazalarda ki ufak kız çocuklarını hatırladım.  İşletme sahibi heriflerin bu kızlara camları sildiriken  nasıl 1 metre berilerinde dikizlediklerine çok zaman şahit olmuştum. Kızların artık koca bulmak için değil işte kalabilmek içinde şık giyinmeleri işte gögüslerini fazla açmaları aşağıya eğilmeleri gerekiyor. Aileleri fakir olmalıydı. Yada onlarında çağa ayak uydurmak için paraya ihtiyacı vardı giyim kuşam telefon parfüm.
İzliyorum genç saatlerdir durmadan çalışıyor kim ne söylerse onu yapıyor. Usta 17 yaşındaki gence bağırıyor durmak yok çalış. Usta hava çok sıcak oruçluyum biraz dinleneyim hayır olmaz. Sordum niye bu eziyet dedi ağaç yaşken eğilir. İnsaf dedim.  systeme lanet okudum.
Türk eğitim sistemi kalabalık sınıflarda çocuklarımıza temel bilgileri vermenin alt yapısı oluşturulmadan ezberciliğe dayanan çürük ayaklar üzerine kurulu. Müfredat ağır ve hızlı. Öğrenci temeli alamıyor. Top ailelere atılmış. İlkokuldan başlamak üzere çocuklarının eğitimi için para bulmak zorundalar. Ailenin katılımı sorunlarla dolu beyinlerle zaten imkansızlaştırılmış. Buna rağmen başarı kriterleri yükseltilmiş. Sadece öğrenciler değil öğretmenlerde dolayısıyla okullarda aralarında yarışan atlara cevrilmiş. Okullar ağır ve hızlı işlenmesi zorunlu müfredatı öğrencilere nasıl aktarır başarı oranını yükseltirim düşünmek yerine yardımcı kitaplar ticareti ve özel dersanelere yönlendirmeler menfaatine düşmüş. Bu durum öğretmenleride aralarında bölmüş.  Dershaneler parası olan yada olmayan için borçlanma pahasına MEB in özellikle yetersiz bıraktığı eğitiminin açıklarını kapatıyor tabiki parada kazanıyor.  Artık dersaneye yada özel paralı okullara gidemeyen bir öğrencinin üniversiteye yerleşmesi çok zor.1364996224_normal
Siz şimdi DERSHANELERİ kaldırırsanız zaten vasat olan DEVLET okulları eğitimini dershaneler ile kapatan bir çok öğrencininde yolunu tıkayacak aynı anda Türkiyede ki bütün öğrencilerin eğitim seviyesini  aynı vasat duruma yani EĞİTİMİ SIFIRA indireceksiniz. Dershaneler kapandığı anda bu eğitimin sıfırlanması bütün öğrencilerin ağır ve hızlı müfredat karşısında yetersiz kalmasını sağlamak demek. Her aile çocuğunu özel okullara gönderemeyeceğine göre Milli Eğitime ve geleceğin teminatı çocuklarımıza  bundan daha ağır bir darbe olur mu?
Demek ki Devlet Eğitimden elini ayağını çekmek çocuklarımızı hiçte niyetleri bilinmeyen ellere teslim etmek istiyor.
Özel okullara herkes gidemeyeceğine, herkesin imam yada hatip olamayacağına ve herkesinde sermayenin kalifiye eleman ihtiyacını karşılamak için meslek okullarından direk fabrikalara geçemeyeceğine göre ki sermaye çok sayıda meslek lisesi mezunu olacağından  hepsini işe alamaz geriye parası olanla yarışamayacak çoğu dar gelirli aile çocuklarımızın okulu bırakıp ÇOCUK İŞÇİ olarak günlük 10-20 Tl ye köle olarak çalışması kalıyor.
vkx_cocuk1
İşte AKP nin dolayısıyla DEVLET dediğimiz kutsal saydığımız yapının yani özetle SYSTEMİN amacıda bu..
Saygılarımla..

Türkiye İranla savaşırsa

Maxtouch | 06:34 | 0 yorum

Bölgeyi terk etmeden önce ABD; Suriyenin diğer arap baharı yaşanan  ülkelerine benzemeyen karışık iç  dengelerini kullanarak Türkiye ve İranı karşı karşıya getirmeye çalıştı.  Başbakanın İran Irak ve Suriyedeki Şii ve Nusayrileri hedef alan sözleri konuyu adeta mezhep savaşı konumuna indirgedi. Nüfusunun %99 u müslüman varsayılan Türkiyenin bir mezhep savaşı oyununa düşeceğini tahmin etmiyoruz. Fakat  %50 lik oy potansiyeli ile iktidara oturan AKP iktidarı yaptıkları  siyasetin Milleti temsilen millet adına olduğunu söylüyor. AKP nin dış siyasetinin etkisi Türkiyeyede yansıyor Türkiye suriye meselesinde iki cepheye bölünüyor.  Millet bu oyuna kolayca düşüyor.
Profesyonel ordu kurma çalışmalarında umduğu sonuçları alamayan iktidar 1 milyon gençten kurmayı planladığı orduyu kuramadı. Talep yok. Sonuç için  Türkiye de  işsizliğin daha da artması beklenebilir. Türkiye ABD direktifi ile Suriyede ki PKK kamplarını bahane ederek TAMPON bölge kurarsa İran ile karşı karşıya gelmemiz kaçınılmaz. Siyasi askeri etkileri onca yılları kapsayacak bu sorumsuzluk ülkemizi meçhul bir geleceğe sürüklüyor, ileri günlerde  AKP zaten biz iktidarda olmayacağız gelecek olan iktidarlar ve nesil  düşünsün diyor. Sorumluluk millete yıkılıyor.
Tarih tarafsız incelenirse PERSLER girdiği hiç bir savaşı kaybetmedi. Yinede kaybetmeyecektir. Bunun ülkemizde içte ve dışta oynanan kirli oyun ve değiştirilen dengelerle direk ilgisi var. Olası savaşta 1 milyonluk ordunun eğitimsiz gençlerden oluşan en az  500 bini sağ çıkamayacaktır.
Belki istenen de budur… Çünkü Balkan ve çanakkale savaşlarında sadece Türk- müslüman erkeklerinin ölmesi sağlanarak Türkiyenin nüfus yapısı değiştirilmişti. Demek ki BATI AVRASYACILIĞI oluşmadan önce ölmesi gereken daha çok Türk ve Müslüman gençler var ki yerlerine RUM lar gelsin.. Tıpkı arap zengin şeyhlerinin inançlı arap gençlerinin suriyeye ölüme gönderdikleri gibi. Bu gençler inançları uğruna oradaydı ama suriye ordu birliklerinin tankı topu uçağı füzesi karşısında ABD ve batı silah desteğini keserek ölmelerini beklediler…Maalesef AKP ve Türkiyede bu oyunda rol aldı..
2002 de iktidara gelen AKP iktidarı TSK nın komuta heyeti ve  yapısını izmir suikasti benzeri davalarla değiştirilmeden önce 600 bin kişilik orduya ne gerek var diyorlardı. Onlara göre TSK 600 bini darbe yaptıklarında Türkiyenin her bir köşesini kontrol etmek için kullanıyorlardı. AKP ile DARBE tehlikesi ortada kalmadığına göre 1 milyonluk yeni bir ordu kurmak niye… düşünülmesi gereken bir konu..
Saygılarımla..

BOP Nedir? Ne değildir? ABD-AB-Rusya ve İsrailin Avrasya Planı

Maxtouch | 06:31 | 0 yorum
625211
Fırat Nehri
BOP yani Büyük Ortadoğu Projesi henüz hayata geçmedi. Bunun için Ilımlı İslam dediğimiz aşamanın başarı ile tamamlanması  gerekiyor. Arap baharı ile başlayan paylaşım anlaşması sahte demokrasi oyunu ile süslendiğinde, yıllarca batıya hizmet eden dikta yönetimler ülkelerinin zenginliklerini yeni oranlarda (Libyada %60 ABD  a%30 FRANSA %10 diğerleri) yeni sahiplerine verdiğinde, milyonlarca arap ve acem tüketici  konumuna indirgendiğinde bu aşama bitmiş olacak. Düşünebiliyormusunuz Türkiye yada başka  ülkeler nükleer santraller yapmaya çalışırken ses çıkarmayan batı niçin İranı hedef almış olabilir. Bunun iki şıklı cevabı var. Birincisi tıpkı araplar gibi acemleride tüketen bir toplum durumuna indirip sömürmek. İkincisi ve daha önemlisi Batının Asyaya eklemlenmesi anlamına gelen YENİ DÜNYA DÜZENİ nde kuzeyden Rusya üzerinden değilde Güneyden İran üzerinden doğuya kapı açmak. Güneyden çünkü güney İslam ve islamın ılımlaştırılması gerekiyor. Ilımlı demek savaşmayan ses çıkarmayan itaat eden kuzu anlamında..  Kuzey değil çünkü kuzeyde  Rusya var ve Rusya hıristiyan ve Rusya oyunun baş aktörlerinden senaryo yazarlarından. Bu sebeple sahte gürcistan savaşı komedisine  inanmak için saftan daha aşağı olmak gerekir.
Güneyden sömürgeci avrupaya doğunun kapılarını iran üzerinden açmak işte Bu Batının avrasyacılığı oluyor. İşin dini boyutunu konu dışında tutuyorum. Sonra ki aşama BOP. Bir sonraki aşama sahte genişletilmiş topraklar yalanı ve plan  hali hazırda tozlu raflarda bekliyor. Bu aşamayı anlamak için TARİHİ iyi bilmek gerekiyor ki yayınlanan BOP haritalarının sahte olduğu anlaşılsın. Ermenistanın şimdi yaşayageldikleri topraklara BÜYÜK KRALLIK DEDİKLERİ SURİYEDEN geldiklerini, asıl hedefin basra körfezi  ile akdeniz arasındaki bölge olduğunu, rusların antalyaya kadar doğu anadoluyu istediklerini, Anadoluyu anavatanı sayan RUMların  Egenin bir kısmı, karadeniz ve İstanbulu istediklerini bilmek gerekir.


RUSYA BOP u ve ABD ve AB nin bölge politikalarını destekliyor çünkü 20 sene sonra sınırlarına sığmayacak ÇİN ile başbaşa kalmak istemiyor. ÇİN i durdurmaya a tek başına Gücü yetmeyeceğini biliyor. Bu sebeple avrupanın denetiminde  batıdan doğuya iran üzerinden  bağlanmış yeni bir imparatorluk yapısının Çin ile arasında devletleşmesini  istiyor. Türkiyeninde içinde olacağı bu ara devlet Çin ile Rusya arasında dengeleyici rol oynayacak. Abd-AB-Rusya ve İsrail bu kukla devletin gizli yöneticileri olacak. Ülke varlıklarının devamını sömürge ile sağlayan asalak avrupa ve AB bu plan ile içinde bulundukları ekonomik sıkıntılardan kurtulacak. En çok ta AVRASYACILIK onların işine geliyor.
Yahudiler için her yer vatan toprak boyutu onlar için farklı.
Eski çağlarda bölge yerşekilleri ve haritası günümüzdeki gibi böyle değildi akdeniz bir göl iran şimdiki mısır arabistan  arası bölgesiydi…
Yahudilerin sahte uyduruk vad edilen topraklarının nereleri olduğunu anlamak içinde ortadoğu ve  eski mısır tarihini iyi bilmek gerekiyor. Şu kadarını söyliyelim Eskiden FIRAT NEHRİ Türkiye den başlar IRAK tan kavisle Suriyeye kıvrılır MISIR dan denize dökülürdü.  Şimdiki üç ülkeyi kapsardı yani. Şimdi neden yeni bir kanal MISIR yapılmayacak olmasın nehrin eski havzasına yönlendirilmesi zor olmasa gerek.. tamda akdenizin kıyı şeridine yakın FIRAT  ın eski çağlardaki  ki yolunu canlandırarak MISIR dan akdenize dökülmesi sağlanmasın…. FIRAT NEHRİNİN güzergahı değiştirilirse bölge ve sınırlar nasıl olur acaba???
Bu gerçekleri düşünebilen insan medyada yazılan çizilen ve söylenenlerin hepsinin BOP olmadığını anlıyor….

Eminönü seyyar satıcılara teslim

Maxtouch | 06:28 | 0 yorum


Resim alıntıdır
Bayram sonrasıydı bir iş için karşıya geçmem gerekti. . Bir pazar günü Üsküdar vapurun dan Eminönü iskelesine ayak bastığımda kendimi mahşeri bir kalabalığın içinde buldum. Göz gözü görmeyecek kadar millet bir birine yapışık hareket etmek zorundaydı. Hareket alanı bırakmayacak şekilde hem yolun sağına hemde soluna tezgahları seren seyyar satıcılar bu yetmiyormuş gibi hareket alanının muhtelif orta yerlerine de sergilerini açmıştı.
Oyuncakçı giyisici hediyelik eşyacı şapkacı elektronik eşyacı akla gelebilecek her çeşit eşya ve satıcısı  Eminönü meydanını istila etmişti. Bunlara büfeler mısırcı kestaneci simitçiler tatlıcılar sucular  midyeciler balıkçılarda eklenince yerli ve yabancı insanlara hareket alanı kalmıyordu. Bir ara kendimi kenara çektim. Manzarayı uzunca seyrettim. Aklıma belediyeciler ilk başbakan ve topbaş geldi. Ne yalan  bunlar ne iş yapar dedim.
Halbuki İstanbul yıllardır böyleydi. Ülkelerinden kalkıp kmlerce uzakta İstanbulun en güzel mekanı boğazı görmeye gelen yabancılara bu eziyet niyeydi hadi biz duyarsız bir milletiz ama avrupa da sokaklarda seyyar satıcı gören bu yabancı turistler zabıtaya gerek kalmadan kendileri seyyar satıcıların arabalarını devirmekte sattıklarını dağıtmakta parçalamakta tezgahlarını başlarına geçirmekteydiler. Avrupalıya göre bu davranış haksız kazançtı. Esnafın emek ve parasını çalan bu hırsızlara  müsaade edemezlerdi. Şimdi tatil için geldikleri istanbulda cennet boğazda gördükleri manzara karşısında mecbur sessiz kalmak zorunda oluşları ev sahibi oluşumuz ve değerlerimiz adına  kendi ayıbımız değil mi? Eminönün de gezecek alan yok zaten gitmek istediğiniz yere seyyar satıcılar her yeri kapladığı için zor yürüyorsunuz. Durup dinlenecek boğazı seyredecek bir alan yer yok , Şöyle oturup boğaz havası alacağınız resim çekeceğiniz bir yer hiç yok  oraları da seyyar satıcılar istila etmiş. Medeniyet şehri Avrupa başkenti İstanbul böyle mi olmalıydı?
Düşünmemek elde değil. Sahi başbakan ve Kadir topbaş ve eminönü belediye ne iş yapar…

Suriye de Kimyasal silahı kim niçin kullandı?

Maxtouch | 06:26 | 0 yorum


Suriye’de başkent Şam’ın dışındaki muhaliflerin kontrolünde ki  Mudamiye bölgesinde 21 Ağustos’ta düzenlenen ve yüzlerce kişinin ölümüne neden olan saldırıda kimyasal silah kullanıldığı iddiaları dünyayı ikiye bölmüş, kimyasal gazdan rejim ve muhalifler birbirini sorumlu tutmuştu. Ortada bir gerçek vardı birileri kimyasal gazı kullanmış çocuklar dahil yüzlerce kişinin ölümüne sebebiyet vermişti. O yada bu yaptı diyemeyeceğimize ve kimin yaptığını bilemeyeceğimize göre kim yaptıysa ALLAH belasını versin diyoruz.
Gerçekte ne olduğununu öğrenmek , kimyasal silahı kullanan gerçek sorumluların tespit edilerek dünya kamuoyuna ilan edilmesi herkesin beklentisi olmalı. Konuyu ilk kimyasal kullanımı sonrası olası siyasi gelişmeler üzerinde yoğunlaşarak değerlendirmek istedik.
Hatırlanacağı üzere  Mayıs 2013 de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Suriye’de yürütülen soruşturmada, terör gruplarının “sarin gazı” adlı kimyasal silahı kullandığı belirlenirken, Suriye Enformasyon Bakanlığı, “kimyasal silahı teröristlere Başbakan Tayyip Erdoğan’ın verdiğini” belirtmişti.
Halen BM Bağımsız Soruşturma Komisyonu üyesi olan eski BM Savaş Suçları Başsavcısı Carla Del Ponte, İsviçre’nin RSI (Radiotelevisione svizzera) Televizyonu’na yaptığı açıklamada, komisyonun yerel sağlık görevlileri ile mağdurlardan aldığı numuneler ve topladığı tanıklıklar doğrultusunda, Suriye’de terör gruplarının sarin gazı kullandığı sonucuna vardığını söylemişti.
Suriye rejimine bağlı birlikler ve muhaliflerin  birbirilerini sürekli, Han el Assal başta olmak üzere bazı kentlerde kimyasal kullanmakla suçlamasının ardından, Suriye’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Beşar Caferi, temmuz 2013 de ülkesinin kimyasal silah kullanıldığı yönündeki iddiaları soruşturmak üzere üst düzey BM yetkililerini ülkesine davet etmişti. Bu çağrı üzerine BM temsilcileri ülkeye gelmiş, Suriye hükümeti geçen ay, aralarında Han el Assal’ın da bulunduğu üç farklı kente BM denetçilerinin girişlerine onay vermişti. Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal Mikdad, Associated Press haber ajansına yaptığı açıklamada, Suriye’nin BM ekibiyle “tam işbirliği halinde olacağını” söylemişti.
Suriye ’nin BM nezdindeki daimi temsilcisi Başar El Caferi, “Silahlı gruplar Suriye’ye karşı bir askeri müdahale ve saldırıyı provoke etmek için kimyasal silahlar kullandı, Türkiye ve birçok Batılı ülkenin desteklediği “terörist gruplar”, Türkiye topraklarında kimyasal silah üretimine yönelik bir laboratuvar kurdu. Kimyasal silah üretimi için gerekli maddelerin ise Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar tarafından sağlandığını iddia etmişti.
Şam’ın dışındaki muhaliflerin kontrolünde ki  Mudamiye bölgesinde 21 Ağustos’ta düzenlenen kimyasal saldırıyı kimin yaptığına dair en sağlıklı değerlendirmeyi ilginçtir SURİYE’de PKK’ya yakınlığıyla bilinen Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) lideri Salih Müslim yapıyor.İngiltere merkezli haber ajansı Reuters’a konuşan Müslim, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Şam’daki kimyasal saldırıyı gerçekleştirecek kadar aptal olmadığını , Esad rejiminin savaşta avantajlı konumdayken kimyasal silah kullanacağına inanmadığını belirterek, “Rejimin elinde kimyasal silah var ama bunları Şam çevresinde, kimyasal silah araştırması yapan BM heyetinden 5 kilometre ötede kullanmazlar. Elbette ki bunu yapacak kadar aptal değiller” diyor.
Kimyasal silah saldırısının Esad’a komplo kurup uluslararası tepkiyi provoke etmeyi amaçlayan kişiler tarafından düzenlendiğini savunan Suriyeli Kürt lider, saldırının arkasında ‘Suriye rejimini suçlamak ve suçlu göstermek isteyen, ardından da eylem görmeyi bekleyen bazı diğer kesimler’ olduğuna inandığını belirtti.
Bizce doğru tespit. Suriye BM silah denetçilerini ülkesine inceleme için davet etmişken, Suriyenin BM denetçilerinin bulunduğu yerin 5 km yakınına kimyasal silah saldırısı düzenlemesi olasılığı akılları karıştırıyor.Suriye rejimininin kendilerini uluslararası kamuoyunda zor durumda bırakacak böylesi bir eyleme kalkışmaları olası gözükmüyor. Kimyasal saldırı; Suriye rejimini zor durumda bırakmak için karşı güçlerce yapılmış olabilir.
Çünkü saldırıdan kısa bir süre önce Suriyenin daveti üzerine ülkeye gelip incelemelerine başlayan BM denetçilerinin aylarca sürmesi beklenen son saldırı olayını aydınlatmak için nihai sonucu beklemek yerine olayı  Suriyeye yıkma çalışmaları BATI nın Suriye rejimini zor durumda bırakma amacını açıkça gösteriyor. Bu durum bize kimyasal silahın BM inceleme heyeti Suriyede iken niçin kullanıldığının cevabını da veriyor.
Uygun bir zamanlamayla, ABD Başkanı Barack Obamanın, “Suriye hükümetinin işbirliğine yaklaşmayacağını düşündüğünü, büyük ölçekte kimyasal silahların kullanılmasının ciddi bir sorun teşkil edeceğini, ‘geçmişteki tecrübelere dayanarak Suriye hükümetinden işbirliği göstermesini beklemediğini’ söylemesi ABD nin Suriye rejimini zor durumda bırakarak kendi ülke çıkarları doğrultusunda  Suriyeyi işbirliğine zorlamak amacı taşındığını gösteriyor.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerryin açıklamalarıda oldukça ilginç. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Suriye rejimi 5 gün boyunca BM araştırma ekibinin saldırının olduğu yere girmesine izin vermedi ve bu alana daha çok saldırdı, bombaladı ve sistematik biçimde kanıtları yok etti. Bu, gizleyecek bir şeyi olmayan bir hükümetin davranışı değildir. Rejimin, BM ekibinin girişine yönelik gecikmiş kararı artık güvenilir olmak için çok geç. Dünya için bu konudaki (kimyasal silahları kimin tarafından kullandığı noktasındaki) karar şimdiden açık. , Suriye rejiminin kimyasal silahların muhafazasını sağlamaya devam ettiğine işaret ederek, “Suriye rejiminin bunları (kimyasal silahkullanımını) roketlerle atma kapasitesine sahip olduğunu biliyoruz.  Suriye rejiminin muhalifleri “temizlemekte kararlı olduğunun” farkında olduklarını belirten Kerry, “Hepimiz gözlerimizle buna şahit olduk. Bu saldırıya yönelik ek bilgilerimiz bulunuyor ve bu bilgiler partnerlerimizinkiyle uyumlu ve birlikte gözden geçirildi ve önümüzdeki günlerde bu bilgileri paylaşacağız” demiş.
Kerryin açıklamalarında cevaplanması gereken çok sorular var. Dikkate değer soru Suriyenin niçin 5 gün boyunca BM yetkililerini bölgeye sokmadığı. Biz biliyoruz ki eski osmanlı bakiyesi ve ittihat ve terakkinin faal alanlarından olan suriyede  (Suriyede savaşan müslüman inançlı arap gençlerini öldürmek ve ülkeyi 5 parçaya ayırmak için) BATI ile işbirliği yapan yönetime hakim  bir GURUP var. Oğul Esad ın ipleride bu gurubun elinde. Çıkmaza giren Suriye  meselesine ABD nin bir göz atması için demek ki böyle bir katliama ihtiyaç vardı. Demek ki Suriyenin harita üzerinde yeniden şekillenme vakti geldi.  Tabi ki ABD çıkarları doğrultusunda. Suriye de savaşan her iki tarafında karşılıklı kimyasal kullandığı iddia edildiğine göre ABD nin her iki tarafı da cezalandırması ve oyun dışına itmesi yerlerine yeni figuranları  getirmesi vakti yaklaştı. Önümüzde ki günlerde Suriyeyi çok hızlı gelişmeler bekliyor.
Artık bize katliamları  kim yapmışsa insani olarak lanetlemek ve oynanan oyunda siyasi gelişmeleri dikkatlice takip etmek kalıyor.
Saygılarımla.

Irak’ın işgalinde Irak ordusu niçin savaşmadı?

Maxtouch | 06:23 | 0 yorum


Amerika Birleşik Devletleri, Irak’ı 100 saat gibi kısa bir sürede  işgal ettiğinde karşılarında savaşacak ordu bulamadılar. Zaten bulsalardı bu onlar için hesapta olmayan büyük bir süpriz olur, şoka girecek ABD askerleri içinden geri dönmeyi isteyecekler çoğunlukta olurdu. Çünkü Irak ABD askerleri için turistik tatilden farksız olacaktı, Onlara öyle söylenmişti.
Halbuki ABD ordusunun Irakı işgali sırasında Irak ordusunun ortalıkta görülmemesinin sebebi açıktı.  Saddam döneminde Irak resmiyette olmasada kendi içinde üç parçaya ayrılmıştı. Kürtler ABD safına geçmiş ABD nin gelmesini bekliyordu. Şiiler de saddamı sevmiyor gitmesini istiyordu. ABD nin bölgeye gelmesi İranın da işine geliyordu. İran izin vermese ABD nin Irak da başarılı olması düşünülemezdi. Bu yüzden şiilerde derinden ABD ye çabuçak gelmeleri için davet gönderiyorlardı. Irakın orta bölümlerinde yaşayan suni arap ıraklıların ise ne siyasal nede askeri bir güçleri yoktu. Kendilerini kenara çektiler mahallelerine döndüler. Bu koşullarda ABD nin Irakı güle oynaya işgalinden daha doğal bir şey olamazdı. Zaten öyle de oldu. Kürtler ve Şiiler ülkelerine ihanet etti. Güçsüz sunni araplar çaresiz kaldılar meydan ABD askerlerine kaldı.
Saddam ve adamlarıda zaten ABD güdümündeydi.  Saddam ABD direktifiyle İrana savaş açmamışmıydı. 1978 de öldüğü söylenen Saddamın hala yaşadığına inandığımı söylemeliyim. İşgalden çok önce ülkesini terk etmiş olmalı. Irakın işgalinden sonra yakalanıp yargılandıktan sonra idam edilen Saddamın dublörüdür.  Bu koşullar altında Saddam kürtler ve şiiler ülkelerini ABD ye teslim etmişken sunni arapların yapabileceği birşey yoktu.
İşgal sonrası IRAK da oluşan siyasi tablo bunu doğrulamaktadır. Cumhurbaşkanı Kürtlerden seçilirken iktidar şiilere kaldı. Barzani Kuzey Irakta hayalini kurduğu kürt devletinin önündeki engellerden şimdilik kurtuldu. Kürtler ve Şiiler ülkede söz sahibi oldu. Zavallı sunni araplar mı? hala yaşıyorlar mı bilemiyorum..
NOT: Irak sunnileri içindeki terörist guruplar konumuz dışıdır. Sunniler ile kast edilen Halktır. Aşırı sunni İslami örgütlerde ABD ye yeşil ışık yakması yüksek olasılıktır. Irak ta el kaide varsa bu gerçekleşmiştir düşüncesindeyiz.

Suud Kralı Abdullah bin Abdülaziz el-Suud Türkiyede mi yaşıyor?

Maxtouch | 06:21 | 0 yorum

 Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Suudiarabistan Türkiye ilişkilerini şöyle tanımlıyor:
“Bu ilişkilerimizin hem ekonomik hem de siyasi boyutları var. Ancak bu ilişkileri daha iyi noktalara getirmeliyiz. Kral Abdullah ile Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkiler de son derece sıcak. İki kardeş ülke bölge barışı, bölgenin istikrarı ve refahının artması için büyük bir potansiyele sahip. İki ülkede bölgesel aktörler. Eski ile mukayese ettiğimizde iki kardeş ülke arasındaki rakamlar tabiki yukarılara çıkıyor. Ancak bu yeterli değil.” (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/turkiye-ve-suudi-arabistan-bolgenin-aktorleri/18706)
Suudi Arabistan borç para açısından AKP’nin şu ana kadar en önemli destekleyicisi. Türkiyenin  IMF ye olan borcunu kapatan AKP iktidarı henüz Suud hanedanına borcunu ödemiş değil. Mısırda ki askeri darbe sonrası  Kral Abdullahın darbeyi destekler sözleri nedeniyleı esen soğuk rüzgarları Suud-Türkiye ilişkilerinin bozulduğuna  yorumlamak da yanlış olur.  Suud hanedanlığına  karşı S.Arabistanda yakında başlayacak halk ayaklanmasının ön hazırlıkları bunlar.2007-11-09-arabistan-03
MISIR’da askeri darbenin ardından ülkeyi genel seçimlere götürecek hükümete  5 milyar doları sadece Suudi Arabistandan olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Kuveyt’in toplam 12 milyar dolar mali yardım kararı alması düşündürüyor.  Çünkü medya haberlerine göre Suudi Arabistan;
Sudan’daki sel felaketinden zarar gören Müslümanlara 10 milyon dolar
Van depremi için Türkiyeye 50 milyon dolar
Mali krizle karşı karşıya bulunan Filistin yönetimine 200 milyon dolar
Ürdün’e sığınan Suriyeli mültecilere 10 milyon dolar
Suriye’deki muhalifleri desteklemek amacıyla 5 milyon dolar
Çevre Bakanı Bayraktarın açıklamasına göre Türkiyeye 10 milyon dolar hibe
Pakistandaki tarihinin en büyük sel felaketine 65 yada 105 milyon dolar yardım sözü verdi. Bunların ne kadarını gerçekleştirdi bilemiyoruz.
Buna karşılık Suudi Arabistan:  Mısırdaki askeri darbe hükümetine 5 milyar dolar. ABD ye de  silah alımı için  60 milyar dolar verdi. Felakete maruz kalmış, açlıkla karşı karşıya İhtiyaç sahibi müslüman yada olmayan milyonlarca insana yardım eli uzatmakta cimri davranan kral Abdullahın Başta ABD den  olmak üzere alıp almadığı belli olmayan silahlara (ki Kral  bugüne kadar ABD den gerçekten silah almış olsaydı arabistan da yaşayan milyonları insanın kişi  başına onlarca top tüfek tank  uçak gemi düşerdi), hiç kullanmadığı halde silahları modernize adıyla içlerinde Türkiyeninde olduğu ülkelere aktardığı paralar, ve bir çok ülkede yaptığı yatırımlar, verdiği borçlar ve hibeler hesaplanacak olsa Kral Abdullahın harcadığı paranın haddi hesabı yok.kraltayyip
ALLAH da buna razı olmaz Kral Abdullah yaptıklarından ötürü hesaba çekilecek diyoruz. Halkının parasını böylesi harcayan kralın o koca bedeni mezara kurtcukların midelerine  düştüğünde dolarlarının ve hizmet ettiklerinin ona fayda getirmeyeceğini bilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın 28 yıl önce satın aldığı İstanbul Boğazı’na hakim Sevda Tepesinde 4 villa yapacağının Çevre Bakanı Bayraktar tarafından açıklamasının ardından kralın Türkiyeye  9 uçak dolusu özel eşyasıyla geldiğini hatırlatalım. Hatta getirdiği eşyaları arasında som altın tuvaleti bile vardı. Sıradan bir resmi ziyaret için kim 9 uçak dolusu özel eşyasıyla gelir ve bunları 20 adet tır ile bir yerlere taşıtır ki. Bu olay medyaca çarpıtılarak Kral’ın yanında getirdiği yüzlerce bavulda hediyeler olduğu, bu hediyeleri Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ve Gül’e verdiği iddia edilmişti.
Oysa yakında Suudi Arabistanda bir arap baharı yaşanacak Arabistan halkı Kral ve saraya karşı ayaklanacak bunları her nasılsa önceden  bilen kral ve  AKP li yetkililer kralın İstanbulda yaşayacağı yerleri şimdiden imar iskan  ederken kralın 2007 Türkiye ziyaretinde getirdiği aslında Arabistan halkına ait çaldığı servetinide o güne kadar özenle koruyacaklardır. O günler yaşanırken bakarsınız birden  kralın ölüm haberi gündemi işgal ederken gerçekte kral İstanbulda ülkesinden çaldığı servetiyle şaşalı bir saray hayatı yaşıyor olabilir.
Artık ortalıkta görünmeyen hatta Nisan 2013 de ölüm haberleri bile yayılan kralın açıklamalarını içeren sözler TV lerde kağıttan okunuyor. Ben bunu Suud kralı Abdullah çoktan İstanbula taşınmış olmasına yoruyor ve Abdullah bin Abdülaziz el-Suud un Türkiyede olduğuna inanıyorum.

ABD ve ISRAIL den TSK ya DARBE

Maxtouch | 06:18 | 0 yorum


Editör: İnanılanın aksine Türkiye de ki darbeler hiç bir zaman ABD tarafından planıp yapılmadı. İttihat ve Terakki iç işlerinde bağımsız avrupa kanadına bağlı olması vesilesiyle dünyaya ki ana merkeze dolaylı bağlı bir örgüt olarak Türkiyede istediği zaman ABD ye danışmadan DARBELERİ yaptı. İspanya göçleri sonrası yönetime sirayet ederek Osmanlıyı tarih sahnesinden saf dışı eden cripto Yahudiler ve içteki cripto Rumlar vasıtasıyla  1923 de kurulan Türkiye Cumhuriyetine resmen el konulurken, ittihat ve Terakki, SYSTEM in tıkındığı son yıllarda muhakkak bir iç değişime uğramıştır. Bunda ABD ve İsrailin değişen küresel planlarının etkisi göz ardı edilemez. Fakat Yeni dünya düzeni dediğimiz plan 1876 ya dayanır. Bölgemiz planlamaları da ingilizlerin 1910 lu yıllarda eline cetvel alıp ortadoğuyu cetvelle çizmesinden çok öncelere  100-150  yıl öncesine dayanır. Kürt hareketi ise 200-300 yıl öncesine İngilizlerin hiç bilinmeyen  Kürt kelimesini TÜRK kelimesinin harflerinin yerlerini değiştirmesi sonucu uydurmasına dayanır. HİÇ BİR PLAN istenildiği gibi gitmez gitse de arzu edilen sonuçları vermez.  Bu yüzden systemin tıkanması kaçınılmazdır. Türkiye ve bölgemizde yaşananlar bu tıkanmayı gidermek için uygulanan politikaların etkileridir. Türkiyenin CRİPTO gayri milli unsurlar yanında yer alması bu yüzden kaçınılmazdır Çünkü temel  bozuk almasa da bu temel üzerinde çarpık yapılar üreten zihniyet bozukdur. Bugünde bu zihniyet faaldir.
2011 YAŞ kararları öncesi süpriz şekilde istifa eden eski Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner; istifa sebebini  ”gördüğüm lüzum üzerine” cümleleriyle açıklamıştı.   Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner’le birlikte Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Erdal Ceylanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Hava Org. Hasan Aksay ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Uğur Yigit de istifa ederek emekli olmuşlardı. Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel ise istifa etmeyen tek kuvvet komutanıydı ve daha sonra Genel Kurmay Başkanı oldu.
Süpriz istifaların AKP iktidarı ile TSK arasındaki gerilimden kaynaklandığını iddia edenler olmuştu. Oysa Koşaner Paşayı göreve getiren AKP iktidarıydı. İstedikleri komutan görev başındaydı ve istifa etmesini istemek gibi bir niyetleri hiç olmadı. Diğer iddialar ise tutuklu komutanlar konusunda hükümetin tavrı, terörle mücadelede yapılan eleştiriler ve son olarak da YAŞ toplantısında yaşanması muhtemel atamaların istifalara sebep olduğu yönündeydi.
Oysa gerçek çok farklıydı. Orgeneral Işık Koşaner ve  diğer kuvvet komutanları -Necdet Özel hariç- ABD ve İsrailin istediği komutanların önünü açmak için istifa ettiler.
Hatırlanacağı üzere  Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davası başta olmak üzere 400 emekli ve muvazzaf asker cezaevinde.  2013 yılı başı itibariyle 34 muvazzaf general/amiral ile 240 muvazzaf subay/astsubay tutuklu. Rakamlardan anlaşılacağı üzere TSK nın üst ve orta kademe rütbelerinde bulunan subaylar tamamen tasfiye edilmiş durumda. Emir komuta zinciri içinde komutanlarının emirlerini sorgulayamayan genç subaylar seminere katılmak zorunda kaldı. Komutanların emriyle subaylar darbe suçuna bulaştırıldı. Halbuki suçları komutanlarının emrini yerine getirmekti. Böylece TSK nın yaşlı ve emekliliğine az kalmış komuta heyeti genç subayları suça bulaştırarak, önlerini tıkadı. Hapise girmelerinde öncülük etti.  Buna bilen mahkeme heyeti yinede genç subaylara komutanların emirlerini yapmanın suç olduğunu bilmiyor muydunuz sorusunu yöneltti. Genç subayların başka ne şansları vardı ki.
ABD ve İsrail TSK nın 2015 yeni kadrolarını oluşturabilmek için böylesi davalara ihtiyaç duydu. Amaç özellikle genç subayları TSK dan tasfiye ederek Harp okullarından yeni gelecek istediği subayları TSK yapısına monte etmek. Yani önlerini açmak.
TSK içinde askerler arasında birlik ve bütünlük olsaydı darbe zaten olurdu yada ne darbe planları gündeme gelir nede tasfiyeler yaşanırdı. Demek ki davalara konu seminere katılacakları belirleyip emir veren TSK içindende ki komutanlar ayrıca belgeleri de -Kuryeler vasıtasıyla yada Dolmabahçe görüşmelerinde – medya ve savcılara ve AKP ye sızdırılmıştı..
Askeri Casusluk davası da konu içinde önemli yer işgal eder takip etmek gerekir. TSK içindeki asıl gayri milli yapılanmanın iktidar ve medyanın söylemleri aksine olayları organize ettiği aşikar. 1927 İzmir suikasti davalarında İttihat ve Terakkinin ittihat karşıtlarını  tasfiye etmesi gibi günümüz davalarında da ittihatçıların karşıtlarını tasfiye ettiğini TÜRK MİLLETİ  biliyor.
Tespitimizi doğrulayan aşağıdaki habere  dikkatlerinizi çekmek istiyoruz:
Genelkurmay Başkanlığı, TSK’daki terfi ve atama zincirinde değişikliğe giderek bir taslak kanun hazırladı. Vatan’ın haberine göre general ve amirallerin 4 yıl olan rütbe bekleme süreleri 3’e, 5 yıl olan albay bekleme süresi de 4 yıla indirildi. Kanun, 30 Ağustos’tan önce yürürlüğe girerse, bu yıl 2010 yılında bir üst rütbeye yükselen general/amiraller de terfi sırasına girebilecek. Böylece terfi sırasında olan ancak Balyoz veya Ergenekon gibi davalardaki tutuklulukları nedeniyle üst rütbeye yükselemeyen generallerin durumundan kaynaklanan kadro sıkıntısı da aşılmış olacak.1*
Burada önemli olan generallerden çok akademilerden gelecek genç subayların önünü açmak ve terfilerini etmesini sağlamak. Çünkü Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özer göreve 4 yıllığına geldi. Yani 2015 te TSK ya yapılan operasyon bitmiş olacak. ÖZER 2015 de  bayrağı ABD ve İsrailin oluşturduğu genç subaylarca desteklenmiş yeni komuta heyetine teslim edecek. İşte Işık Koşaner Paşanın istifası da bu planın hayata geçmesi için gerekliydi.
Peki 2015 de ne olacak.?
Bunu günümüz gelişmelerini takip ederek anlamak mümkün. ABD ve İSRAİL in dizayn ettiği TSK dan TÜRK MİLLETİ ve İSLAM adına ne iyilik bekleyebiliriz. AKP bu oyunun merkezinde olduğuna göre kandırılanların bir bölümü samimi müslümanlar olmuyor mu?
Nice 30 Ağustos Zafer Bayramlarına sağlıcakla kalın..

Aile ve çocuk eğitimi; Kadına şiddetin sebep ve çözümü

Maxtouch | 06:14 | 0 yorum

Hitler Kavgam isimli kitabında şöyle diyor:
“Şimdi, (ekonomik yetersizliklerden ötürü) iki odalı bir evde yedi kişiden müteşekkil bir ailenin oturduğunu düşünelim. Beş çocuktan biri üç yaşındadır. Bu yaş, çocukta bilincin oluştuğu dönemdir. Hiç kimse, bu dönemin hatıralarını ihtiyarladığı zaman bile unutamaz. Evin dar oluşu her zaman rahatsızlık doğurur. Bundan dolayı kavgalar olur. Normal bir evde kendiliğinden çözümlenen birtakım küçük anlaşmazlıklar burada büyük kavgalara yol açar. Çocuklar arasındaki kavgalar pek önemli değildir. Kısa bir zaman sonra unutulur. Fakat anne ile baba arasındaki kavga bazen adi haller alır. Sarhoşluğun ve fena davranışların ne derece ileri gidebileceğini tasavvur edebilmek için böyle çevrelere girmek gerekir.”
Hz. Muhammed  (S.A.V) Efendimiz Ahir zamanda fitnenin girmediği ev kalmaz buyurmuşlardır. Yani Ekonomik sorunlar, bozulan aile düzeni ve   toplum, yozlaşan ahlaki değerler her aile içinde kavga ve şiddete, boşanmalara hatta cinayetlere sebebiyet vermektedir.
Oysa Çocuk kişiliğini oluşturan davranış kalıplarının en az bir kaçını anne ve babasından alır. Sonraki etken çevredir.  Anne ve babalar 3 yaş çocuğun önündeki kavgayı önemsemezler ama çocuk bilincinde oluşan kötü hatıralar ileri ki yıllarda hayatını etkileyecektir. Uzmanlar bu sebeple çocuk önünde tartışılmasını yasaklarlar. Tartışmalar çocuğun olmadığı bir ortamda sürdürülebilir. Burada amaç doğruyu bulmak olmalıdır. Maalesef  kavgalar bir çok toplumlar da geçmişe iz sürmek şeklinde suçlayıcı boyutlara ulaşıyor. Basit bir kavga bile sen geçmişte şöyle yapmıştın yada böyle demiştin suçlamalarına ve karşı saldırılara dönüşüyor. Bu tutum anne ve babaların sorunun asıl kaynağına inerek doğruyu bulmalarını engelliyor. Geçmişe yönelik suçlamalar olayı daha da büyüterek içinden çıkılmaz duruma sokuyor. Problem birken ona çıkıyor. Sözcükler havada uçuşuyor. Karışık suçlama ve cevaplar arasında eşler karşısındakini hiç anlayamıyor kendisini de ifade edemiyor. Sürekli tartışılan bir ailede çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez. Sağlıklı düşünme yeteneğini kaybeder.
Oysa bir sorunun tek bir çözümü vardır. Eşlerin savunduğu gibi farklı iki çözüm olamaz. Doğruyu kabul edebilmeyi başarabilmek de erdemdir. Yapılması gereken geçmişi bir daha  açmamacasına kapatarak eşlerin problemler karşısında ne yapacaklarına dair bir yol belirlemelerinden geçiyor. Eğitimin önemini burada bir daha vurgulamak gerekir. Geçmişte yaşanan olumsuzlukları tekrar tekrar gündeme getirmek kimseye bir şey kazandırmadığı gibi sorunları da büyütüyor. Dinlemesini bilmek karşısındakini anlama derecesinde empati yeteneğine sahip bireyler olmak ve aleyhinede olsa doğruyu kabul etme erdemini gösterebilmek iyi bir aile ve okul eğitimine bağlı.
Özellikle bizim toplumumuzda anne ve babaların  rolleri ileride çocuğun eşine nasıl davranması gerektiğinin kodlarını içeriyor. Babanın sürekli içki içtiği, ahlaktan yoksun söz ve davranış sergilendiği  hatta çocuklarının gözü önünde eşini öldüresiye dövdüğü ortamlarda, Kadını evin hizmetçisi, çocuğun bakıcısı, erkeğin kölesi, yemek yapan, çamaşır bulaşık yıkayan, söz  söyleme düşünce bildirme yeteneğinden yoksun duruma indirgeyen bu algı çocuklarında aynı rollere bürünmelerine yada aynı şeyi beklemelerine sebep veriyor.  İhtimal onlarda ileride aynı şeyleri yapacak ve rollerini benimseyeceklerdir.
Burada çizilen baba rolü önemlidir. Baba içki içmektedir. Ahlaki değerlerden yoksundur. Dışarıda her türlü zamparalığı yapmaktadır. Günümüz haberlerinde 8-10 yıl önce eşinden boşandığı halde, geçen onca süre içinde kimseyi arayıp sormayan gününü  başka kadınlarla geçiren babaların birden eşlerine dönme ihtiyacı hissettiklerini ret cevabı alınca da eşlerini öldürdüklerini sıkça okumuşuzdur. Aynı şekilde eşinden yeni boşanan yada boşanmak istemeyen kocaların da gözü kapalı eşlerini öldürdüklerini biliyoruz. Bunun sebebi açıktır. Eğitim ve ahlaktan  yoksun yetiştirilmiş bir bireyin eşini malı zannetmesi doğaldır. Bırakın evliyken eşine şiddet uygulaması  boşandığı zaman dahi  yapması ahlak ve kanunlar önünde ne kadar suçsa, aynı zihniyetle yetişmiş toplumlarda bu normal sayılmakta. Aile içi kavgalara karışılmamak ta kolluk kuvvetleri müdahale etmemekte, yasalar suç saymamaktadır. Aynı koşullarda yetişmiş aynı zihniyeti taşıyan toplum eşinden yıllar önce  ayrılmış erkeği hala eski karısının sahibi ilan etmekte, onu eski kocasının namusu saymakta hatta ona ne yapması gerektiğini erkeklik kitabı adına öğretmekte böylelikle cinayetlere ortak olmaktadırlar. Türk toplumunda ki at,avrat,silah mantığı yanlış anlaşılmakta. Kadının saçı uzun aklı kısa özdeyişi bile toplumca anlaşılamamaktadır. Oysa eskiler bu sözü   kadını aptal yerine koymak için değil, kadının karar vermede yaratılıştan aceleci olduğunu vurgulamak için söylemişlerdi.
Aile-ve-Çocuk-Eğitimi
Bugün dahi yüzlerce insanın gözü önünde bir kadın dövülüp öldürülürken onca insan ses çıkarmıyor seyrediyor yada oradan kaçıyorsa bu toplum artık çökmüş demektir. At avrat silah düsturuyla dolaşan erkekler zavallı bir kadın dövülüp öldürülürken kadın kılığına girmektedirler. Böyle olmasaydı müdahale eder belki o kocayı linç ederlerdi.
Karısının boşanmasını hazmedemeyen koca aslında kendisinin bir kadını aile ve çocuklarını  idare etmekten aciz olduğunun farkındadır. O kadar ki bu bozuk toplum karısını kızını kirleten pisliği öldürmek yerine  eşini ve kızını öldürmeyi mahiret saymaktadır. Çünkü fenalık yapana gücü yetmemektedir. Acizdir. Bu acizliğin acısını zavallı eş ve çocuklarından çıkarmaktadır. Doğuda aşiretlerde yada o yöre insanında görülen bu acizlik büyük şehirlerimize de sireyet etti. Toplum hızla kabile, aşiret toplumuna döndü.
Filimler de sıkça izlemişizdir. Ya senin eski nişanlını karını sevgilini şurada sununla gördük yapılır mı bu sana… Yada adama bak bir kadına bile sahip çıkamıyor adam mı bu be.. sözleri filim karelerinde akıp gidiyor. Filimler gerçek hayattan alınmadır hem yönlendirme hemde gerçeği dile getirme gücü vardır.
Böylesi bir baskı karşısında erkek, dışarıda ki hayatta yaşadığı ezilmelerin başarısızlıkların acizliklerin hıncını eş ve çocuklarında çıkarmaktadır.  Eşinden yıllar önce ayrılmasına rağmen bu süre zarfında defalarca başka kadınlarla beraber olmasına rağmen, boşandığı karısının ne yaptığı hala ondan sorulmaktadır. Geçenlerde medyada paylaşılan bir habere göre yıllar önce eşinden  boşanan bir kadının bir başkasıyla evlilik hazırlığında iken nasıl kadının eski kocası tarafından evlilik hazırlığındaki kadın ve damat adayının öldürüldüklerini okuduk.
Eğitim burada da karşımıza çıkıyor. Kocasından boşanmış bir kadının artık eski kocasıyla ilişkisi bitmiştir. Kanunun çocukları görme süresi nafaka hariç. Erkeklerin bu gerçeği bilmeleri buna göre çocukluktan başlayarak eğitilmeleri gerekir. Yoksa cinayetlerin önünü almak mümkün değildir.
Günümüz ailelerin değiştirilmesi çok zordur. Çünkü alışkanlıkları değiştirmek dünyanın en zor işidir. Anne ve babaları değiştirmek yerine sağlıklı nesiller yetiştirmek için eğitime çocuktan başlamak zorundayız. Çocuğa kadının ne olup olmadığının anlatılması gerekir. Kadının erkeğin tapulu malı olmadığını anlatabilmek içinse kadının her şeyden önce bir anne olduğunun öğretilmesi gerekir. İşte bu öğreti günümüz Türkiyesin de hızla tırmanan kadına uygulanan şiddeti önlemenin reçetesidir.
Burada devletin yapabileceği ilk ve son şey yeni nesil ahlaki değerlerle yetiştirilene kadar geçen sürede HUKUK devleti olarak karısını öldüren bir erkeği TAKSİM meydanında asmaktır. Olaylar birden kesilir.
Anne ve babalara düşen diğer görev ise çocuklarına arkadaş olarak yaklaşmaktır. Bu sayede çocuk iç dünyasındaki her şeyi ebeveyinleriyle paylaşır. Çocuğun söylediğ her kelime aslında büyük kodlar taşır. Fakat beyni dolu anne ve babalar çoğu zaman duymazlar. Bu arkadaşlık sayesinde çocukların sorunlarına çözüm yolu bulunur. Çocuk kendisinin  farklı bir birey olarak aile içinde kabul edildiğini, kendisine saygı  duyulduğunu ve düşüncelerine önem verildiğini  anlar  ve kendisini değerli hisseder. Bu çocuk mutlu çocuktur. Hasasa sınır günümüz çizgi filimlerinde olduğu gibi özellikle babanın çocuğunu mutlu etmek için onu sadece eğlendiren kimliğe bürünmemesidir. Anne ve babalar çocuğuna arkadaş olarak yaklaşmakla beraber birer anne ve baba olduklarını hiç bir zaman unutmamalı, gerektiği yerlerde müdahaleleri yaparak sınırlarını çizmeleri gerekmektedir.
Bir kişinin iki oğlu varmış. Biri çok iyi diğeri olabildiğine kötü karakterdeymiş. Çocuklara sormuşlar sen nasıl böyle oldun. Biri cevap vermiş özelliklerimi babamdan aldım demiş.diğeride özelliklerimi babamdan aldım demiş. Yani aynı babanın bir çocuğu aynen babasını taklit ederek babasının bütün kötü davranışlarını benimseyip sergilerken diğeri aklını kullanarak babasının yaptıklarının tam tersini yaparak   iyi bir insan olmuş.
adolf-hitler-ve-cocuklar
Adolf Hitler devam ediyor:
“Altı yaşında bir çocuk büyük adamları dahi hayrete düşürecek ve onları titretecek birtakım ayrıntıya sahip olur.”
Zaten İslam da çocuğun eğitime başlama yaşı 6 dır. Bu yaşlarda çocuk kendisine ne verilirse alır. Hitlerin bahsettiği “Ayrıntı” kelimesinden kast edilen çocuğun kendisine verilen her türlü bilgiyi istinasız alabilmesini sağlayan kusursuz belleğidir. Sizin unuttuklarınızı onlar ayrıntısıyla hatırlarlar. Lakin verilen eğitimin iyi ailelerde, iyi niyet besleyen öğretmenlerin elinde olması kaydıyla. Bu yüzden çocukların kreşe gönderilmesinden ziyada 5-6 yaşlarında anaokuluna gönderilmelerini tavsiye ediyoruz. Çünkü 3-4 yaşlarında gidilen kreş ortamını  ailesinden erken uzaklaşacak  çocuğun   gelişimini olumsuz etkileyecektir.
Hitler:
“Ahlaken ve fiziken zehirlenen çocuk, okula başladığı zaman, orada yalnızca okuyup yazmayı tahsil eder. Evinde, okulundan ve hocasından adi bir dille bahsedilir. Zaten bu gibi evlerde daima devlet müesseselerine hürmet gösterilmez. Din, ahlak ve milletle alay edilir.”
Gerçekten dini ve ahlaki terbiye çocuğa ilk ailesinde verilir. Bu Temel eğitim ile çocuğun gelişimini  en az aile kadar etkileyecek  çevrenin yıkıcı etkilerden kısmen korunması sağlanabilir. Kendi anne ve babasından gerekli dini ve ahlaki eğitimi almamış olan ebeveyinlerin yetiştirdiği çocukların farklı olmalarını bekleyemeyiz. Günümüzde de aile yapısı hızla bozulmakta, ebeveyinlerin içinde bulundukları eğitim, kültür ve sosyo-ekonomik koşullar aile içi huzursuzlukları tetiklemekte buda çocuğa yansımaktadır. Çünkü çocuk gözleri önünde sürekli  kavga eden anne ve babasının savunduğu farklı fikirlere şahit olmuş, neyin doğru neyin yanlış  olduğunu kavrayamamıştır.  Annesinin doğru dediğine babanın yanlış dediği ortamlarda çocuk anne ve babasının tek bir doğruda birleşmesine şahit  olmadığı için doğrunun ne olduğunu kavrayamaz.  çocuk zamanla gerçeklikten uzaklaştığı gibi doğru düşünme yeteneğinide hiç kazanamaz. Bu sebeble aileler çocuklarını düşünme yeteneğini kazandırmaları gerekir. Bunun doğal sonucu olarak  Böyle bir ortamda yetişen çocuk okula başladığında zihnine pompalanan olumsuz hatıra ve düşüncelerin etkisiyle sadece okuma ve yazmayı öğrenebilir.
Çocuklarda düşünce yeteneği kazandırmak için onları kelime işlem oyunlarına yönlendirmelisiniz ki zekaları kuvvetlensin. Onların kendilerine güvenen bireyler olmasını istiyorsanız onu yapmak istediklerinde engellememeli siniz ki yaptığı her hareketin sonucun da dersler çıakrsın. Elini yakarsa bir daha sobaya sürmeyecektir. Düştüğü yerde daha dikkatli olacaktır. Bu eğitim çocuğun kendisine olan öz güvenini kazandırır.
Adolf Hitler  yukarıdaki sözlerle kendileri dini, milli, ahlaki eğitimden mahrum anne ve babaların oluşturduğu ailelerin ne kendilerine ne insanlara ne de devlete  saygısının olmadığını, milli ve dini hassasiyetin gelişmediğini vurguluyor. Hitlerin vurgulamak istediği MİLLİ EĞİTİM dir. Eğitim bütün bir milleti kapsayacak şekilde bir plan ve proGram dahilinde yapılmalıdır. OYSA GÜNÜMÜZDE EĞİTİM SİSTEMİNİN MİLLİ OLMASINDAN BAHSEDEMEYECEĞİMİZ GİBİ her sene eğitim sistemi değiştirilerek milleti millet yapan bağlar gevşetiliyor.
Adolf Hitler devam ediyor:
Çocuk, okulu bitirdiği vakit, müspet bilgiler hakkında, ya bir ahmaklık ya da saçları dimdik edecek kadar küstahlık gösterir. Gözünde kutsal hiçbir şeyi olmayan ve öte yandan hayatın bütün alçaklıklarını tahmin eden veya bilen bu herif atılacağı hayatta ne şekle girecektir? On beş yaşındaki çocuk her otoriteyi kötülemeye başlar. Çünkü o düşünce gücünü geliştirecek şeylerden çok, çamur ve pisliği görüp öğrenmiştir, işte delikanlının erkeklik terbiyesi şöyle olacaktır: O çocukluğunda gördüğünü, yani babasının misalini devam ettirecektir, istediği saatte eve dönecek, kendisini dünyaya getirmiş olan zavallı annesini, babasının yerine şimdi kendi  karısını dövecek, Tanrı’ya küfredecek ve en sonunda ıslahhanelerden birine düşecektir. Orada da cilalanacaktır.”
Gerçekte tam böyle değil mi?
Saygılar…
 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. VİTRİN - All Rights Reserved
Template Modify by Creating Website
Proudly powered by Blogger