Aile ve çocuk eğitimi; Kadına şiddetin sebep ve çözümü

Maxtouch | 06:14 | 0 yorum

Hitler Kavgam isimli kitabında şöyle diyor:
“Şimdi, (ekonomik yetersizliklerden ötürü) iki odalı bir evde yedi kişiden müteşekkil bir ailenin oturduğunu düşünelim. Beş çocuktan biri üç yaşındadır. Bu yaş, çocukta bilincin oluştuğu dönemdir. Hiç kimse, bu dönemin hatıralarını ihtiyarladığı zaman bile unutamaz. Evin dar oluşu her zaman rahatsızlık doğurur. Bundan dolayı kavgalar olur. Normal bir evde kendiliğinden çözümlenen birtakım küçük anlaşmazlıklar burada büyük kavgalara yol açar. Çocuklar arasındaki kavgalar pek önemli değildir. Kısa bir zaman sonra unutulur. Fakat anne ile baba arasındaki kavga bazen adi haller alır. Sarhoşluğun ve fena davranışların ne derece ileri gidebileceğini tasavvur edebilmek için böyle çevrelere girmek gerekir.”
Hz. Muhammed  (S.A.V) Efendimiz Ahir zamanda fitnenin girmediği ev kalmaz buyurmuşlardır. Yani Ekonomik sorunlar, bozulan aile düzeni ve   toplum, yozlaşan ahlaki değerler her aile içinde kavga ve şiddete, boşanmalara hatta cinayetlere sebebiyet vermektedir.
Oysa Çocuk kişiliğini oluşturan davranış kalıplarının en az bir kaçını anne ve babasından alır. Sonraki etken çevredir.  Anne ve babalar 3 yaş çocuğun önündeki kavgayı önemsemezler ama çocuk bilincinde oluşan kötü hatıralar ileri ki yıllarda hayatını etkileyecektir. Uzmanlar bu sebeple çocuk önünde tartışılmasını yasaklarlar. Tartışmalar çocuğun olmadığı bir ortamda sürdürülebilir. Burada amaç doğruyu bulmak olmalıdır. Maalesef  kavgalar bir çok toplumlar da geçmişe iz sürmek şeklinde suçlayıcı boyutlara ulaşıyor. Basit bir kavga bile sen geçmişte şöyle yapmıştın yada böyle demiştin suçlamalarına ve karşı saldırılara dönüşüyor. Bu tutum anne ve babaların sorunun asıl kaynağına inerek doğruyu bulmalarını engelliyor. Geçmişe yönelik suçlamalar olayı daha da büyüterek içinden çıkılmaz duruma sokuyor. Problem birken ona çıkıyor. Sözcükler havada uçuşuyor. Karışık suçlama ve cevaplar arasında eşler karşısındakini hiç anlayamıyor kendisini de ifade edemiyor. Sürekli tartışılan bir ailede çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez. Sağlıklı düşünme yeteneğini kaybeder.
Oysa bir sorunun tek bir çözümü vardır. Eşlerin savunduğu gibi farklı iki çözüm olamaz. Doğruyu kabul edebilmeyi başarabilmek de erdemdir. Yapılması gereken geçmişi bir daha  açmamacasına kapatarak eşlerin problemler karşısında ne yapacaklarına dair bir yol belirlemelerinden geçiyor. Eğitimin önemini burada bir daha vurgulamak gerekir. Geçmişte yaşanan olumsuzlukları tekrar tekrar gündeme getirmek kimseye bir şey kazandırmadığı gibi sorunları da büyütüyor. Dinlemesini bilmek karşısındakini anlama derecesinde empati yeteneğine sahip bireyler olmak ve aleyhinede olsa doğruyu kabul etme erdemini gösterebilmek iyi bir aile ve okul eğitimine bağlı.
Özellikle bizim toplumumuzda anne ve babaların  rolleri ileride çocuğun eşine nasıl davranması gerektiğinin kodlarını içeriyor. Babanın sürekli içki içtiği, ahlaktan yoksun söz ve davranış sergilendiği  hatta çocuklarının gözü önünde eşini öldüresiye dövdüğü ortamlarda, Kadını evin hizmetçisi, çocuğun bakıcısı, erkeğin kölesi, yemek yapan, çamaşır bulaşık yıkayan, söz  söyleme düşünce bildirme yeteneğinden yoksun duruma indirgeyen bu algı çocuklarında aynı rollere bürünmelerine yada aynı şeyi beklemelerine sebep veriyor.  İhtimal onlarda ileride aynı şeyleri yapacak ve rollerini benimseyeceklerdir.
Burada çizilen baba rolü önemlidir. Baba içki içmektedir. Ahlaki değerlerden yoksundur. Dışarıda her türlü zamparalığı yapmaktadır. Günümüz haberlerinde 8-10 yıl önce eşinden boşandığı halde, geçen onca süre içinde kimseyi arayıp sormayan gününü  başka kadınlarla geçiren babaların birden eşlerine dönme ihtiyacı hissettiklerini ret cevabı alınca da eşlerini öldürdüklerini sıkça okumuşuzdur. Aynı şekilde eşinden yeni boşanan yada boşanmak istemeyen kocaların da gözü kapalı eşlerini öldürdüklerini biliyoruz. Bunun sebebi açıktır. Eğitim ve ahlaktan  yoksun yetiştirilmiş bir bireyin eşini malı zannetmesi doğaldır. Bırakın evliyken eşine şiddet uygulaması  boşandığı zaman dahi  yapması ahlak ve kanunlar önünde ne kadar suçsa, aynı zihniyetle yetişmiş toplumlarda bu normal sayılmakta. Aile içi kavgalara karışılmamak ta kolluk kuvvetleri müdahale etmemekte, yasalar suç saymamaktadır. Aynı koşullarda yetişmiş aynı zihniyeti taşıyan toplum eşinden yıllar önce  ayrılmış erkeği hala eski karısının sahibi ilan etmekte, onu eski kocasının namusu saymakta hatta ona ne yapması gerektiğini erkeklik kitabı adına öğretmekte böylelikle cinayetlere ortak olmaktadırlar. Türk toplumunda ki at,avrat,silah mantığı yanlış anlaşılmakta. Kadının saçı uzun aklı kısa özdeyişi bile toplumca anlaşılamamaktadır. Oysa eskiler bu sözü   kadını aptal yerine koymak için değil, kadının karar vermede yaratılıştan aceleci olduğunu vurgulamak için söylemişlerdi.
Aile-ve-Çocuk-Eğitimi
Bugün dahi yüzlerce insanın gözü önünde bir kadın dövülüp öldürülürken onca insan ses çıkarmıyor seyrediyor yada oradan kaçıyorsa bu toplum artık çökmüş demektir. At avrat silah düsturuyla dolaşan erkekler zavallı bir kadın dövülüp öldürülürken kadın kılığına girmektedirler. Böyle olmasaydı müdahale eder belki o kocayı linç ederlerdi.
Karısının boşanmasını hazmedemeyen koca aslında kendisinin bir kadını aile ve çocuklarını  idare etmekten aciz olduğunun farkındadır. O kadar ki bu bozuk toplum karısını kızını kirleten pisliği öldürmek yerine  eşini ve kızını öldürmeyi mahiret saymaktadır. Çünkü fenalık yapana gücü yetmemektedir. Acizdir. Bu acizliğin acısını zavallı eş ve çocuklarından çıkarmaktadır. Doğuda aşiretlerde yada o yöre insanında görülen bu acizlik büyük şehirlerimize de sireyet etti. Toplum hızla kabile, aşiret toplumuna döndü.
Filimler de sıkça izlemişizdir. Ya senin eski nişanlını karını sevgilini şurada sununla gördük yapılır mı bu sana… Yada adama bak bir kadına bile sahip çıkamıyor adam mı bu be.. sözleri filim karelerinde akıp gidiyor. Filimler gerçek hayattan alınmadır hem yönlendirme hemde gerçeği dile getirme gücü vardır.
Böylesi bir baskı karşısında erkek, dışarıda ki hayatta yaşadığı ezilmelerin başarısızlıkların acizliklerin hıncını eş ve çocuklarında çıkarmaktadır.  Eşinden yıllar önce ayrılmasına rağmen bu süre zarfında defalarca başka kadınlarla beraber olmasına rağmen, boşandığı karısının ne yaptığı hala ondan sorulmaktadır. Geçenlerde medyada paylaşılan bir habere göre yıllar önce eşinden  boşanan bir kadının bir başkasıyla evlilik hazırlığında iken nasıl kadının eski kocası tarafından evlilik hazırlığındaki kadın ve damat adayının öldürüldüklerini okuduk.
Eğitim burada da karşımıza çıkıyor. Kocasından boşanmış bir kadının artık eski kocasıyla ilişkisi bitmiştir. Kanunun çocukları görme süresi nafaka hariç. Erkeklerin bu gerçeği bilmeleri buna göre çocukluktan başlayarak eğitilmeleri gerekir. Yoksa cinayetlerin önünü almak mümkün değildir.
Günümüz ailelerin değiştirilmesi çok zordur. Çünkü alışkanlıkları değiştirmek dünyanın en zor işidir. Anne ve babaları değiştirmek yerine sağlıklı nesiller yetiştirmek için eğitime çocuktan başlamak zorundayız. Çocuğa kadının ne olup olmadığının anlatılması gerekir. Kadının erkeğin tapulu malı olmadığını anlatabilmek içinse kadının her şeyden önce bir anne olduğunun öğretilmesi gerekir. İşte bu öğreti günümüz Türkiyesin de hızla tırmanan kadına uygulanan şiddeti önlemenin reçetesidir.
Burada devletin yapabileceği ilk ve son şey yeni nesil ahlaki değerlerle yetiştirilene kadar geçen sürede HUKUK devleti olarak karısını öldüren bir erkeği TAKSİM meydanında asmaktır. Olaylar birden kesilir.
Anne ve babalara düşen diğer görev ise çocuklarına arkadaş olarak yaklaşmaktır. Bu sayede çocuk iç dünyasındaki her şeyi ebeveyinleriyle paylaşır. Çocuğun söylediğ her kelime aslında büyük kodlar taşır. Fakat beyni dolu anne ve babalar çoğu zaman duymazlar. Bu arkadaşlık sayesinde çocukların sorunlarına çözüm yolu bulunur. Çocuk kendisinin  farklı bir birey olarak aile içinde kabul edildiğini, kendisine saygı  duyulduğunu ve düşüncelerine önem verildiğini  anlar  ve kendisini değerli hisseder. Bu çocuk mutlu çocuktur. Hasasa sınır günümüz çizgi filimlerinde olduğu gibi özellikle babanın çocuğunu mutlu etmek için onu sadece eğlendiren kimliğe bürünmemesidir. Anne ve babalar çocuğuna arkadaş olarak yaklaşmakla beraber birer anne ve baba olduklarını hiç bir zaman unutmamalı, gerektiği yerlerde müdahaleleri yaparak sınırlarını çizmeleri gerekmektedir.
Bir kişinin iki oğlu varmış. Biri çok iyi diğeri olabildiğine kötü karakterdeymiş. Çocuklara sormuşlar sen nasıl böyle oldun. Biri cevap vermiş özelliklerimi babamdan aldım demiş.diğeride özelliklerimi babamdan aldım demiş. Yani aynı babanın bir çocuğu aynen babasını taklit ederek babasının bütün kötü davranışlarını benimseyip sergilerken diğeri aklını kullanarak babasının yaptıklarının tam tersini yaparak   iyi bir insan olmuş.
adolf-hitler-ve-cocuklar
Adolf Hitler devam ediyor:
“Altı yaşında bir çocuk büyük adamları dahi hayrete düşürecek ve onları titretecek birtakım ayrıntıya sahip olur.”
Zaten İslam da çocuğun eğitime başlama yaşı 6 dır. Bu yaşlarda çocuk kendisine ne verilirse alır. Hitlerin bahsettiği “Ayrıntı” kelimesinden kast edilen çocuğun kendisine verilen her türlü bilgiyi istinasız alabilmesini sağlayan kusursuz belleğidir. Sizin unuttuklarınızı onlar ayrıntısıyla hatırlarlar. Lakin verilen eğitimin iyi ailelerde, iyi niyet besleyen öğretmenlerin elinde olması kaydıyla. Bu yüzden çocukların kreşe gönderilmesinden ziyada 5-6 yaşlarında anaokuluna gönderilmelerini tavsiye ediyoruz. Çünkü 3-4 yaşlarında gidilen kreş ortamını  ailesinden erken uzaklaşacak  çocuğun   gelişimini olumsuz etkileyecektir.
Hitler:
“Ahlaken ve fiziken zehirlenen çocuk, okula başladığı zaman, orada yalnızca okuyup yazmayı tahsil eder. Evinde, okulundan ve hocasından adi bir dille bahsedilir. Zaten bu gibi evlerde daima devlet müesseselerine hürmet gösterilmez. Din, ahlak ve milletle alay edilir.”
Gerçekten dini ve ahlaki terbiye çocuğa ilk ailesinde verilir. Bu Temel eğitim ile çocuğun gelişimini  en az aile kadar etkileyecek  çevrenin yıkıcı etkilerden kısmen korunması sağlanabilir. Kendi anne ve babasından gerekli dini ve ahlaki eğitimi almamış olan ebeveyinlerin yetiştirdiği çocukların farklı olmalarını bekleyemeyiz. Günümüzde de aile yapısı hızla bozulmakta, ebeveyinlerin içinde bulundukları eğitim, kültür ve sosyo-ekonomik koşullar aile içi huzursuzlukları tetiklemekte buda çocuğa yansımaktadır. Çünkü çocuk gözleri önünde sürekli  kavga eden anne ve babasının savunduğu farklı fikirlere şahit olmuş, neyin doğru neyin yanlış  olduğunu kavrayamamıştır.  Annesinin doğru dediğine babanın yanlış dediği ortamlarda çocuk anne ve babasının tek bir doğruda birleşmesine şahit  olmadığı için doğrunun ne olduğunu kavrayamaz.  çocuk zamanla gerçeklikten uzaklaştığı gibi doğru düşünme yeteneğinide hiç kazanamaz. Bu sebeble aileler çocuklarını düşünme yeteneğini kazandırmaları gerekir. Bunun doğal sonucu olarak  Böyle bir ortamda yetişen çocuk okula başladığında zihnine pompalanan olumsuz hatıra ve düşüncelerin etkisiyle sadece okuma ve yazmayı öğrenebilir.
Çocuklarda düşünce yeteneği kazandırmak için onları kelime işlem oyunlarına yönlendirmelisiniz ki zekaları kuvvetlensin. Onların kendilerine güvenen bireyler olmasını istiyorsanız onu yapmak istediklerinde engellememeli siniz ki yaptığı her hareketin sonucun da dersler çıakrsın. Elini yakarsa bir daha sobaya sürmeyecektir. Düştüğü yerde daha dikkatli olacaktır. Bu eğitim çocuğun kendisine olan öz güvenini kazandırır.
Adolf Hitler  yukarıdaki sözlerle kendileri dini, milli, ahlaki eğitimden mahrum anne ve babaların oluşturduğu ailelerin ne kendilerine ne insanlara ne de devlete  saygısının olmadığını, milli ve dini hassasiyetin gelişmediğini vurguluyor. Hitlerin vurgulamak istediği MİLLİ EĞİTİM dir. Eğitim bütün bir milleti kapsayacak şekilde bir plan ve proGram dahilinde yapılmalıdır. OYSA GÜNÜMÜZDE EĞİTİM SİSTEMİNİN MİLLİ OLMASINDAN BAHSEDEMEYECEĞİMİZ GİBİ her sene eğitim sistemi değiştirilerek milleti millet yapan bağlar gevşetiliyor.
Adolf Hitler devam ediyor:
Çocuk, okulu bitirdiği vakit, müspet bilgiler hakkında, ya bir ahmaklık ya da saçları dimdik edecek kadar küstahlık gösterir. Gözünde kutsal hiçbir şeyi olmayan ve öte yandan hayatın bütün alçaklıklarını tahmin eden veya bilen bu herif atılacağı hayatta ne şekle girecektir? On beş yaşındaki çocuk her otoriteyi kötülemeye başlar. Çünkü o düşünce gücünü geliştirecek şeylerden çok, çamur ve pisliği görüp öğrenmiştir, işte delikanlının erkeklik terbiyesi şöyle olacaktır: O çocukluğunda gördüğünü, yani babasının misalini devam ettirecektir, istediği saatte eve dönecek, kendisini dünyaya getirmiş olan zavallı annesini, babasının yerine şimdi kendi  karısını dövecek, Tanrı’ya küfredecek ve en sonunda ıslahhanelerden birine düşecektir. Orada da cilalanacaktır.”
Gerçekte tam böyle değil mi?
Saygılar…
Share this article :

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. VİTRİN - All Rights Reserved
Template Modify by Creating Website
Proudly powered by Blogger