KANSERİN İLACI

Maxtouch | 02:46 | 0 yorum



(cancer medicine and cancer treatment)
Sae Tomedeki Princice adasındaki yeşil CACAO ağaçlarının cacao meyvasının  çekirdekleri  farmasyona tabi tutulmadan elde edilen sütü KANSER hastalığına karşı yapılacak ilacın ana etken maddesidir. Kanseri tedavi edecek ilaçta budur.
São Tomé ve Príncipe ya da resmî adıyla São Tomé ve Príncipe Demokratik Cumhuriyeti (República Democrática de São Tomé e Príncipe), Orta Batı Afrika‘nın Gine Körfezi açıklarında bir ada ülkesidir. Bu ülke iki adadan oluşmaktadır: São Tomé ve Príncipe.
Principe adası  104 km ve adada sadece 6.000 kişi yaşıyor.. PRİNCİPE yani Pricice de çikolatanın hammaddes kako yetişir. Kakao ağaçları ile ünlüdür.. HALBUKİ biz KAKAO fide halinde yetişir biliyorduk halbuki AĞACI VARMIŞ..
Sao Tome başkentinden Sao Tome dağına doğru gittik NOVA MOKA isimli bölgede çok güzel KAHVE bahceleri var ROBUSTAY türü kahveler yetişiyor…Çok sert kahveymiş Halbuki fide değil ağaç bunlar özel bir tür…
ÇİKOLATA nın hammadesini oluştıran KAKO Sao Tome ihricatının %80 nini oluşturuyor.. Sao tome PRİNCİPE  deki ağaçlarda iki tür KAKO yetişiyor  YEŞİL ve kahverengi olanı… SAO TOME de YEŞİL KAKOLAR olgunlaşınca SARARIYOR  diğer tür pembeleşiyor…
SİZ sadece SAO TOMEDE PRİNCİPEDE yetişen YEŞİL cacao meyvalarının sararmış olanlarını FERMANTOSA tabi tutmadan SÜTÜNÜ elde ederek  KANSER i bitiren İLACI yapabilirsiniz. PRİNCİPE de yetişen Kakaoyu FERMANTASYONA TABİ TUTMADAN ilacını yapmak bilim adamların çalışmalarına  kalmıştır. Doktor olmadığımız için işin ilmi kısmını bilim adamlarına bırakmak zorundayız. Sadece KANCER kesin tedavi eden ilacın HAMMADDESİNİ yazmakla mükellefiz ve nasıl yapacaklarına dair yolu gösterdik. Gerisi tamamlamak ALLAH ın izni ile BİLİM ADAMLARINA düşer.. BU YÜCE ALLAH ın bir LUTUFTUR.. . Haydi DOKTORLAR SAO TOME PRİNCİPEDE  KAKO bahçelerine….KANSERİN ilacını yapmaya …
Not:Gerçi ABD kanserin ilacını buldu ama insanlar ölsün diye piyasaya sürmüyor….
KANSERİ TEDAVİ eden ilacın sadece SAO TOME PRİNCİPE de  yetişen yeşil kakao ağacının meyvaları sararınca  kullanılmak üzere  farmantasyona tabi tutulmayan bu  meyvalarının  sütünden elde edildiğini söyledik . Sao Tomede yetişen ŞEKER KAMIŞININ SÜTÜNEDE İHTİYACINIZ OLABİLİR AKLINIZDA BULUNSUN-İnsülin  yapmak için-
ZAKKUMCU doktor” olarak bilinen ve bir dönem “şarlatan” denilerek suçlanan Genel Cerrah, Operatör Doktor Ziya Özel’in zakkum ekstrelikanser ilacı için Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ilk olumlu raporunu verdi. ABD Onkoloji Birliği, patenti Dr. Ziya Özel’e ait olan zakkum ekstrelikanser ilacının FDA tarafından yapılan Faz 1 deneme çalışmasının başarıyla sonuçlandığını açıkladı.
Bu haber 2011 yılına ait , Operatör Doktor Ziya Özel BU İLACI ZAKKUM un SÜTÜNDEN elde etmişti yeri geldi  açıklayalım.. ZAKKUM familyasından ama ZAKKUM AĞACI olmayan halk arasında köy menekşesi diye adlandırılan bir ağaç türü vardır görünüşü zakkuma benzer yaprakları daha büyüktür  ÖZELLİKLE TRAKYA köylerinde bol miktarda bulunur HAZİRAN ayında mor çiçekler açar. Bu ağacın çiçeklerini çay gibi kaynatıp içilerek ağacın alt dallarında sararan yapraklarınııda kullandığımız çayın içine atarak KANSERe önlem alabiliriz. Bu ağacın çiçekleri KANSERİN yayılmasını durdurmakta ÖNLEMEKTEDİR.
İşte CANCER KANSERİN hammaddesi CACAO TREE kakao  ağacının yetiştiği tek ülke ve kakaouyu tanıtan belgeselhttp://www.kure.tv/belgesel/5-ayna/ayna-sao-tome-principe-2/301-Bolum/111919/

ARAP baharı Meselesinin iç yüzü..Türkiyeye Suriye Tezgahı

Maxtouch | 10:50 | 0 yorum
Arap baharı yaşanan ülkeler den farklı şartlara sahip SURİYE de işler günden güne karışıyor. ABD dayatmalarına teslim olmuş bir TÜRKİYE  için karanlık günler hiçte uzakta değil. ABD politikalarına ters düştüğü anda iktidarı 24 saat içinde kaybedeceğini bilen AKP hükümeti her ne kadar isteksiz olsada SURİYE meselesi bataklığına AĞZINA kadar bulaşmış durumda.. Farklı bir altarnatif üretebilir mi bilemiyoruz.


.

Petrol ve doğalgaz fakiri SURİYE de ABD nin  IRAK ta olduğu gibi ön planda olması beklenemezdi. Halbuki  ABD nin IRAK ta bulunma sebebi tamamen ENERJİYDİ. Bu koşul Suriye için geçerli değil.  ABD Arap baharı yaşanan ülkelerden  Libyada  FRANSA ve İTALYAYI öne çıkararak  gelişmeleri perde arkasından yönlendirme yolunu seçti.  Fransa  direk insiyatif alırken daha  insaflı çıkan İtalya  ise  kendini geri çekti.  ABD  Libyada  geri planda kalmasaydı bölgeden çekilme vaadiyle gelen Başkan OBAMA nın kendi kamuoyu nezdinde   saldırgan bir politika güden önceki başkandan ne farkı kalacaktı.  Bu sakıncalı bir durumdu. POLİTİKADA atılan her bir adımın içte ve dışta dengeleri bir anda değştirdiği unutulmamalı..
Öte taraftan Ortadoğu ve afrikada çıkarlarını kollayan Rusya ve Çininin bu bölgeye girmesi ABD nin çıkarlarını tehdit ediyordu. ABD nin bu ülkelerin tek hakimi olan diktatörlere istediklerini dayatması ve enerji kaynaklarını tek başına sömürmesi akla daha yatkınken neden bu ülkelerde demokrasi isteyen kitlelerin öncülüğünde devrimler yaşanmıştı. Gerçek şu ki ABD kendi çıkarlarına hizmet eden diktatörlerin bir anda Rusya ve Çinin etkisinde taraf değiştirmesinden   korktu. Diktatörler kaynaklarının kullanımını kime  açarsa aslan payı onundu.. Rusya ve Çinin bu diktatörleri  tamamen kendi tarafına çekmesi demek ABD nin bu ülkeleredeki bütün çıkarlarını bir anda kaybetmesi demekti. Bu amaçla Rusya Libyaya her hangi bir dış müdahale karşısında yardım sözü bile vermişti. Ama bu sözünü tutmadı..

Demokratik yönetimlerde olmazsa olmaz şart ülkede en az iki karşıt görüşe şahip tarafın bulunması mecburiyetidir. Aynı fabrikadan çıkmış gibi aynı şeylere inanan ve düşünen insanların bir arada olması yaratılışa ve gerçekliğe aykırıdır. Bu yüzden demokrasilerde en az iki tarafın olması mecburidir. Seçmenin tercihlerine göre çoğunluk bir tarafı seçimle iş başına getirir. Arap baharı yaşanan ülkelerde Rusya ve Çini olduğu kadar ABD yide destekleyen  taraftarlar var. İktidara gelen partinin bir tarafı daha fazla destekleyeceği aşikardır. Daha sonraki seçimde diğerleri diğerlerini daha fazla destekler ama kaynakları kullanım oranları değişsede sonuçta süreklilik arz eder ve hiç bir ülke kaynakların tamamından yoksun kalmaz. DENGE politikası bu olsa gerek..

Bu sebeple ABD ÇIKARLARINI korumak ve pazarı tamamen kaybetmemek için perde arkasından DEMOKRASİ oyununu kumanda etti. Araplara bahar geldi KAYNAKLAR tekrar paylaşıldı..
Suriye içinde böyle bir ön koşul yok çünkü petrol ve doğalgaz yok. Bu durum Rusya ve Çin için heveslendirici bir durum değil.. ABD içinse hiç değil ama bu ülkeler dolaylı yollardan uzun vade de çıkarlarına hizmet edecek adımları şimdiden atmaları gerekiyor.

ABD sürekli bu bölgede kalamayacağı için bu görevi üstlenecek ülke olarak TÜRKİYEYE görüyor. Telafuz edildiği  gibi STRATEJİK işbirliği kavramının açılımı budur. Rusya ise İran ve Suriye üzerinden akla bile gelmeyecek planların takipçisi.. Çünkü tekrar süper güç olmak istiyor ve bayağıda yol katetti. Türkiye bu denklemde ABD ve Rusya arasında denge, komşularıyla 0 sorun politikasını yürütemedi. ABD ye yanaşmaya mecbur kaldı.

ABD  için kendi kamuoyu ve ekonomik sorunlarının baskısı altında bölgede kalıp ekonomik olarak dahada zarar uğramaktansa TÜRKİYE gibi bir maşayı kullanmak daha karlı. Bu durumda TÜRKİYEYİ bölgemizde ANAHTAR konumuna getiriyor.. ABD nin suriye meselesinde  TÜRKİYE üzerinden bir operasyon başlatacağı açıkça belli oldu.. Bu operasyon ortadoğunun inanaçlar üzerinden tekrar şekillendireleceği kanaatini kuvvetlendiriyor.. Türkiyeye suriyedeki PKK kamplarınının kontrolünüde içeren bir tampon bölgenin vaad edidiği söyleniyor.  Son Başbakan Barzani görüşmesinde Kuzey ırak kandilde affedilecek pkk lıların suriyedeki bu tampon bölgeye yerleştirilmesinin konuşulduğundan bahsediliyor. HATTA tampon bölgenin suriye tarafının mayınlanmasından..

Türkiyenin suriyeye girmesinin bir başka sonucuda  destek alan muhaliflerin suriyede karşı harekata girişerek  bir çok esat yanlısı kişiyi katletmesi sorunudur ki bu bir çok kadın ve çocuğun babasız kalmasıdır. ABD burada müslümanı müslümana kırdırmak istiyor..

Türkiye SURİYE ye girdiği anda PKK destekli doğumuzun tamamen karışacağı da kaçınılmaz gözüküyor.. AMERİKA bu aşamada kendisinden yardım talep eden TÜRKİYEYE bu senin sorunun demeye hazırlanıyor. İran füze kalkanı ve suriye meselesinden komşuları ile ilişkileri bozulmuş ve  hasım ilan eedilmiş yapayalnız bir Türkiye karşısında işte tam da bu sırada RUSYA devreye giriyor… ANLAYACAĞINIZ suriye meslesini ve olası kötü sonuçlarını ABD Türkiyeye yıkmak istiyor..

Hükümet ve Sendikalardan memura hokus pokus

Maxtouch | 10:48 | 0 yorum

Hükümet ve memur sendikaları arasında  toplu sözleşme görüşmelerinde beklenen sonuç alınamadı. Hükümet memurlarla ilk defa yapılan toplu sözleşme görüşmelerinin alt yapısını hazırlayabilmek için gerekli kanun ve yönetmelikleri çıkarmayı bahane ederek görüşmeleri mayıs 2012 ayına kadar iteledi. Halbuki altyapı oluşmadan da toplu sözleşme görüşmelerine başlanabilir, memuru mağdur etmeden verilecek zam oranları belirlenebilirdi. Yılın ikinci yarısında çalışanın vergiye tabi gelir vergisi toplam matrahı,  kanunla belirtilen vergi dilimine ulaşacağından kesilecek gelir vergisi oranıda artacaktı. Bu hükümetin yılın ikinci yarısı için çalışanına verdiği zammın erimesi diğer manada verdiği ücret artışını bir eliyle verip diğeriyle geri alması anlamı taşımaktaydı.

Hükümet  memuruna ilk 6 ay için %5 ikinci 6 ay içinde %5 zam yaptığını varsayarsak, ortalama bir hesapla yılın ikinci yarısında vergi matrahı toplamı 10.000 TL yi aşacağını varsaydığımız bir  memurun ödeyeceği gelir vergisi oranı %15 ten %20 ye çıkacağından aldığı maaş miktarlarıda otamatikman %5 düşüşe uğrayacaktır. Böylelikle yılın ikinci yarısında çalışana yapılan zam miktarının ödeyeceği vergininde  artması sebebiyle  bir anlamı kalmayacaktır.
Hükümetin atadığı kişilerden oluşan Uzlaştırma heyetinin hükümetin iradesi dışında bir karar vermesi zor. Daha önceden hükümet ve sendikaların belli bir rakamda gizlice uzlaştığını varsayarsak uzlaştırma heyeti bu rakamı telafuz etmektan başka bir işlev görmeyecektir. Halbuki uzlaştırma kurulu gelir vegisi kesintisinin yılın ikinci yarısında arttığını ve bu kesintinin memur maaşlarına yapılan zammı erittiğini  göz önünde bulundurarak hükümetin yılın ikinci yarısı için verdiğ zam oranının 2 katını vermesi daha uygun olurdu. Ama kendisini atayanların emrine amade bir kurulun bunu yapmasını beklemek hayaldir.

Sendikalarında açıkça çalışanlar aleyhine işletilen gelir vergisi uygulamaları karşısında sessiz kalmaları düşündürücüdür.

LUT A.S’ın Kavmi Libyada boğucu hava ile yok edildi

Maxtouch | 10:47 | 0 yorum



 Kur’anı Kerim Allah kelamı olup insanlar; özellikle muttakiler için dogru yolu gösteren bir hidayet rehberidir.  Kur’an-ı Kerim, yas ve kuru ne varsa hepsinin kendisinde bulundugu ana kitaptan indirilmis bir bilgi kaynagıdır. O kaynaktan insanlar, Allah’ın kendilerine nasip ettigi kadarınca istifade ederler. Allah (c.c.) yeryüzünü, gökleri ve bunlar arasındaki bütün varlıkları insanın emrine düsünüp arastırsınlar diye sunmustur. Bundan dolayı Kur’an, insanları derin derin düsünmeye ve aklını kullanmaya tesvik eder. Aklını kullanmayanlara da murdarlık (azabını) vermekle tehdit ederek uyarır. Kur’an, evren ve onun yaratıcısı hakkında insanı düsünmeye sevk ettigi gibi geçmis milletler hakkında da arastırma yapmamızı isaret ederek, yeryüzünde gezip, geçmis kavimlerin kalıntıları üzerinde inceleme yapmamızı, medeniyetlerini, sosyal yasantılarını, peygamberlerine karsı takındıkları tavırları, karsı koyuslarını, helake götüren nedenler hakkında bilgi edinmemizi, bunların basına gelen felaketlerden ibret almamızı bizlere bildirir.

Kur’an-ı kerim yeryüzünde dolasmamızı bize tavsiye ederek geçmisle gelecek arasında bir bag kurmamızı, hayatımıza geçmisten ders alarak yön vermemizi ister. Kur’an-ı Kerim insana kendi geçmisini ve çevreyi arastırmasını emreder. “Onlar, yeryüzünde gezipde kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduguna bakmıyorlar mı?

LUT A.S Kavmi Daha önce Ademogullarından hiçbirinin yapmadıgı bir fenalık icat etmislerdi. O da livata (homoseksüellik) idi. Onlar daha önce hiçbir milletin yapmadıgı bu isi yaparak kendileri bununla bilinir olmuslardı. Aslında onların yaptıkları bu kötü fiil insan fıtratına aykırı olup insan neslinin devamı ve bekasının temini için son derece sakıncalı idi. İ ste Lut(a.s.) onları bu sapkın islerinden vazgeçirmek için Allah tarafından kendilerine peygamber olarak gönderilmistir. “ Lut’u da peygamber olarak gönderdik. Kavmine dedi ki: Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadıgı fuhsu mu yapıyorsunuz? Çünkü siz kadınları bırakıp da sehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi asan bir kavimsiniz.”A’raf, 7/80- 81

Kavmi Lut (a.s.)’un uyarılarını dikkate almadıkları gibi Lut(a.s.)’u ve ona inananları yurtlarından çıkarmakla tehdit ederek daha önce yapa geldikleri her türlü fuhsiyatı islemeye devam ettiler. Cenab-ı Hakk’da kendilerine isledikleri suçun cinsine göre ceza verdi. Üzerlerine tas yagdırdı. “ Ve üzerlerine (tas) yagmuru yagdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl olur!”A’raf, 7/84
…Kitab-ı Mukaddes’e göre merkezleri ölü denize yakın yerlerde ya da tamamen suyun altında kalmıs olan Sodom sehridir. Talmud, bunların Sodom’ un dısında dört büyük sehirlerinin daha oldugunu ve bu sehirler arasındaki arazilerin kilometrelerce devam eden büyük bir bahçeyi andırdıgını ve seyredenleri büyüledigini anlatır. Fakat zamanımızda sehirlerin yerleri tam olarak belli degildir. Çünkü bu alanların tümü, Lut gölü ya da ölü denizin altında kalmıstır.1

Büyüklerim buyurdu ki: “LUT A.S ın kavminin yaşadığı yer bugünkü LİBYA sınırları içerisindedir. Helak şekilleride boğucu havadır.  Göktaşı yağmur fırtına zelzele  yer yarılır  üstü kapanır olur ÇÖL”… İhtimal ki fırtına öncesi boğucu ve nemli bir hava  Lut A.S ın kavmini nefessiz bırakarak öldürdü. Sonra kuyruklu bir yıldız bölgeye düştü. Yine ihtimalki Lut A.S mın kavminin üzerine düşen taşlar atmosferde parçalanan bir gök taşına aitti. Kuvvetli zelzeleler oldu yer yarıldı zamanlada Lut A.S mın kavminin yaşadığı bugünkü Libya daki yerin üstü kapandı ve çölleşti.. Doğrusunu YÜCE ALLAH bilir.

Muhakkak, Şi’ra (yıldızı)nın Rabb’i O’dur. Şüphesiz, önce gelen Ad (Kavmi’ni), O(Allah), yıkıma uğrattı. Ve Semud’u da bırakmadı. Daha önce Nuh Kavmi’ni de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar. Altı üstüne gelen (Lut Kavmi’ni) de, O (Şi’ra ile) yerin dibine geçirdi. Örten, (Lut kavmini) örttü-kapladı. [NECM (53)/ 49-54]

“Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (O taşlar) Rabbin katında işâretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zâlimlerden uzak değildir.” (Hûd, 82-83)

1 http://www.belgeler.com/blg/16pc/kur-an-i-kerim-deki-asi-kavimlerin-helak-olus-sebepleri-ve-ortak-yonleri-the-common-termination-reasons-of-the-rebllious-communities-in-quran

Kredi Yurtlar Kurumu ve BAŞBAKANIN eşitlik anlayışı..

Maxtouch | 10:43 | 0 yorum
Aysu KAYACI bir vakit şöyle söylemişti: “Benim oyumla Çobanın oyu bir mi?”  Tabiki bir değildi Çobanlar yerine sanatçılar köşke yemeğe çağrıldı…

Başbakan Recep Recep Tayyip Erdoğan, Mayıs ayında Darüşşafaka Cemiyeti Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan herkesin devlet karşısında eşit olduğunu, 29 Ocak 2010 tarihinde ki ulusa sesleniş konuşmasında da “Bu ülkede hukuk karşısında herkes eşittir, kimse hukukun üzerinde değildir, kimse kanunlarca çizilmiş sınırlardan muaf değildir.”
demişti.




Bunun böyle olmadığını herkes biliyor sadece işine gelmeyen siyasiler ve BAŞBAKAN bilmiyor, aslında bilmek istemiyor.  Soruyoruz  nerede bu eşitlik acaba?
Toplu sözleşmeler sonrası Bugün gaztesinde çıkan habere göre TCDD çalışanlarına yılda iki kez ücretsiz tatil hakkı sağlanmıştı. Tabiki binlerce lira harcayıp tatil yapma imkanı bulamayacak memurlar için güzel gelişme ama sorun bu değil. Hoş bu imkanın sadece TCDD ye verilmiş olmasıda bir adaletsizlik ama haber doğrumu bilemiyoruz. Kamu kurumlarının bir çoğunun misaafirhane ve tatil beldelerinde dinlenme tesisleri var. Hatta eski Emlak bankasında olduğu gibi çalışanlarıda tesislere ortak. Fakat gel görki çalışan memurlar bu tesislerden faydalanamıyor. Çünkü bu tesislereden faydalanma sırasında ADALET gözetilmiyor. Milletvekilleri, Bakanlığa bağlı birimler, müsteşarlar, Yönetim Kurulları üyeleri, Genel Müdür ve yardımcıları daire başkanaları ve bunların EŞ DOST VE AKRABALARI derken misafirhane ve tatil beldelerindeki tesisiler bir anda doluyor. Sıradan memura sıra asla gelmiyor. Bir memurun kendi olanaklarıyla tatil beldelerindeki otel yada pansiyonlarda ailesiyle tatilini geçirmesi maddi olarak  imkansız. Oysa paraya para demeyen ve memura göre çok  kazanan siyasi bürokrat üst düzey yönetici ve yakınları rahatlıkla kendi imkalarıyla tatil yapma olanakları varken günlük 5-10 tl ye kamu tesislerde kalmaları ve diğer hak sahibi çalışanlara imkan vermemeleri ne kadar eşitlikle bağdaşır. 

Aileleriyle yılın yorgunluğunu atsınlar ve bir araya gelerek  kaynaşsınlar diye açılmış kamu tesislerine dadanan açgözlü bu sözde yüksek sınıf  normal otellere gitmiş olsalar geceliğine 200 tl bazı yerlerde de 500 tl para ödeyecekler halbuki kurumuna göre 5 TL den 30 Tl ye kadar ücret ödüyorlar. Belkide çoğu para bile ödemiyor. Memur ailesiyle birlikte tatil yapabilmek için başvuru dilekçesini yazıyor bekle ki sıra gelsin mümkün değil çünkü ayrıcalıklı beleşçi takımı tesisleri eş dost ve akrabalarıyla doldurmuş.  Paranız olsada ne gerek var değilmi gecelik 200 tl vermeye 5 tl vermek varken. Sizin gibi seçkinler orada tatil yaparken sıradan memur manzarayı bozuyor midenizi bulandırıyor ve aynı yerde onlarla tatil yapmak ve onları görmek istemiyorsunuz. Kolayı var Kredi ve Yurtlar Kurumu gibi konaklama talimatına birilerine ayrıcalıklar veren birilerinede sınırlar koyan talimatlar yayınlar işi çözersiniz. Olmadı Asil liste yedek liste oluşturur asil listeleri seçkinleri yedeklerede garibanları doldurur çalışanınıza bakın size yer kalmadı dersiniz.
Özetle Kurum üst yöneticileri kamu kurumlarının misafirhane ve tatil tesislerini hak etmeyenlere faydalandırmak için adalet ve hukuku hiçe sayarak konaklama talimatlarında değişikliğe giderken,  Seçkinlere ucuz tatil imkanı sunmak içinde gerçek hak sahibini safdışı etme oyununa gidiyor ve bunun için asil ve yedek liste hazırlıyor. Bir kurumda asil ve yedek liste hazırlanıyorsa sadece istediklerine tatil imkanı sunmak içindir. Bunlarda hep üst yönetici, siyasi bürokrat ve yakınları oluyor asil listedekilerin çoğunun da kurumla  alakası olmuyor.
TSK da durum aynı üst rütbelilerden alt rütbelilere sıra gelmiyor hatta rütbeliler alt rütbelilerle aynı yerde tatili bırakın aynı masada oturmak bile istemiyor. Bu durum hala devam ediyor Tıpkı Askeri VESAYETİN devam ettiği gibi..

 

İşte size KREDİ VE YURTLAR KURUMU örneği.. Bunca kurum içinde neden kredi ve yurtlar kurmunu örnek gösteriyoruz. Çünkü bu kurum hala askeri vesayete bağlı ve onun kontrolünde. 1961 darbe anayasasıyla kurulmuş bu kurumda 2012 nin şu günlerine kadar hala askerlerin sözü ve denetimi geçerli. Kendine özgü kanunları var. Anayasa hukuk ve kanunlar bunları bağlamıyor. Denetimden muhaf. Bağlı bakanını SYSTEM seçiyor başbakanın dahli yok. (Spor bakanı SUAT KILIÇı kast ediyoruz) Bunca yolsuzluğa adaletsizlik ve ahlaksızlığa rağmen hükümetler askere bağlı bu kuruma dokunamıyor. BAŞBAKAN da ses çıkarmaya cesaret edemiyor.. Bunun çok özel ve GİZLİ bir sebebi muhakkak vardır.. Ama asker ve MİT bu kurum üzerinden öğrencileri illegal yönlendiriyor devlette seyrediyor.. İstihbarat görevini yapmıyor hırsızlık-Diyorlarki öğrenci yemek kuponlarından nemalanan nemalanana- çeteleşmeyle kurumsallaşmış esrar eroin fuhuş SİYASET ne arasan var bu kurumda ama DEVLET ve ADALET yok.. Biz konumuza devam edelim..

Kredi ve Yurtlar Kurumunun KONAKLAMA TALİMATI madde 6 da ortaköy misafirhanesine sadece Millieğitim bakanlığı üst yöneticileri, bağlı bakanlık üst yöneticileri, üniversite ve kurum  yönetim kurulu ve üst düzey yönetici ve eş dost ve akrabaları alınıyor sıradan çalışanın burada kalması yasak. ORTAKÖY misafirhanesi eski bir OSMANLIkonağı. Genel Müdürünün  burayı evi gibi kullandığı, kurum müfettişlerine bile burada konaklamasına izin vermediği söyleniyor ki sırasan bir memurun parasını verse dahi bu imkandan faydalanması söz konusu değil.
Kredi Yurların bütün misafirhaneleri zaten üst düzey siyasilerin bürokratların ve seçkinlerin yakınlarıyla dolu başka illerden hastaneye gelen memurlara burada yer yok deniliyor. Garibanlar öğrenci odalarında yatırılıyor hatta üniversite öğretim üyelerinin dahi bu misafirhanelerde kalmaları mümkün değil İstanbul için yazıyoruz üniversite öğretim görevlileri öğrenci odalarında yatırılıyor. Diğer illerde ki misafirhanelerde ise kimin yakını ve  torpili varsa, çalışanına yine yer yok.. 

Bir iki sene önce Gazi Ün. dekanın şöförleri İstanbulda bir misafirhaneye gece gelip bizi alacaksınız diye diretmişler. Zavallı nöbetçi memur alamam dediysede vatandaşlar hadi HASANI  arayın (Gn.Müd.HASAN ALBAYRAK ı kast ediyorlar) haber verin diyecek kadar bu tesisleri sahiplenmişler. Söyledikleri aynen şuymuş HASANI arayın… Söylentilere göre bazı misafirlerin yanlarında getirdiği kadınların eşi oldukları bile belli değil  yanlarındaki sarışın sarhoş kadınlar nufus kağıdındaki resimlere benzemiyor zaten sabahlara kadar sarhoş gelen bu seçkinlerin namelerinden koridorlarda inliyormuş..

Kredi ve Yurtlar Kurumunun yaz kampı tesislerinde seçkinler cüzi ücretle kalıyor. Başvuru talimatının 6 maddesi asil ve yedek liste çıkarılacağını RESMEN ilan ediyor yani ayrıcalıklılara öncelik tanıyacağız diyorlar ve öylede yapıyorlar kurum çalışanına sıra gelmiyor. Üstelik memurun ödediği düşük ücreti ödüyorlar..

BİZ diyoruz ki bu seçkinlerin vesayeti her ne kadar BAŞBAKAN devlet  karşısında herkes eşittir dese de devam ediyor bari onlardan normal memurlardan aldığınız ücreti almayın 10-100 katı alın..
Son MİT krizinde başbakanın KCK davalarında şuç işleyen mitçileri görevden almayıp yargıya teslim etmeyen HAKAN FİDANI YASA DEĞİŞTİRİP korumasıda Başbakanın hukuk karşısında herkes eşittir söyleminin kandırmaca olduğunu gösteriyor.

Gençlik ve Spor bakanı Suat Kılıç ın Kredi ve Yurtlar kurumunda öğrencilere gece düzenleyip ve onları toplayıp şiir okusun diye getirttiği  BEDİRHAN GÖKÇEYE kaç tl para verildi acaba. 180 bin mi..200 ..300+ Ama devlet bu parayı değil bir şiir okumaya bütün yıl şiirde okusada şarkıda söylese yalakalıkta yapsa hatta taklada atsa garibana ve çalışanına  vermiyor. Kim demiş herkes eşit..

Hatırlanacağı gibi Başbakan ve Cumhurbaşkanının köşkte verdikleri yemeklere sadece sanatçıları sporcuları işadamlarını çağırıp en azından bırakın gariban milleti sıradan köylü adına muhtarları bile davet etmediğini unutmadık. Hani DEVLET nazarında herkes eşitti. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama kimse DEVLET ve HUKUK nazarında herkes eşit demesin BAŞBAKAN ve CUMHURBAŞKANI böyle yaparsa…

OSLO Kandırmacası ve MİT Krizi

Maxtouch | 10:40 | 0 yorum
Oslo görüşmesi, bazı MİT yetkilileri ile PKK yöneticileri arasında Oslo‘da yapılan gizli görüşmedir. Böyle bir görüşmenin gerçekleştiğine ait ilk iddia sızdırıldığı belirtilen bazı ses kayıtlarının 2011 Haziran ayında internette yayınlanması ile ortaya atılmıştır. Ses kaydına göre PKK ile Devlet arasında görüşmede yer alan kişilerve koordinatör ülke temsilcileridir.[1]



Oslo görüşmelerinin hiç yapılmadığı halde yapılmış gibi gösteren  ses kayıtlarının  kamuoyuna MİT tarafından servis edilmesi Devlet-PKK müzakerelerine halkı hazırlama safhasından başka bir şey değildir. ABD nin PKK sorunu askerle çözümlenmeyecek emrinden sonra çözüm olarak dayatılan PKK ile MÜZAKERELERE halkın hazırlanması safhasındayız. OSLO görüşmeleri ve MİT krizinin MEDYA da sürekli gündemde tutulması PKK ile yapılacak görüşmelere halkı hazırlamak içindir.

Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin yalanlamadığı görüşmenin duyulması ardından gelişen süreçte Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’i ifadeye çağırmıştır. Davette ki amacın MİT müsteşarı Hakan Fidan ın KCK içinde suç işleyen mitçileri görevden almayıp yargılanmalarını sağlamaky erine koruma yoluna gitmesidir. Sürecin Osloyla alakası olmadığı kanaatindeyiz. Başbakanda Hakan Fidan üzerinden suç işleyen Hakan Fidan ve mitçileri ala acele yaptırdığı yasa değişikliği ile koruma yoluna gitmiştir. 

Hakan Fidan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştükten sonra mazeret göstererek ifadeye gitmemiştir. Bir kaç gün içinde Mecliste görüşülen yasa değişikliği teklifi 17 Şubat sabahı TBMM’de kabul edilerek aynı gün Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış ve MİT mensuplarının soruşturulması izni Başbakan’a bağlı hale getirilerek soruşturma krizi kendilerince aşılmış fakat HUKUK katledilerek bağımsız bir erk olan yasamaya müdahele edilmiştir.
  1. ^ http://www.paravekadin.com/oslo-gorusmesi-nedir.html

Fitnenin girmediği ev kalmaz

Maxtouch | 10:38 | 0 yorum


Hz. Muhammed S.A.V Efendimizin ahir devir ile ilgili bir hadiste “fitnenin girmediği hiçbir ev ve dokunmadığı hiçbir Müslüman kalmaz. Bu hal  soyumdan bir adam çıkana kadar devam eder.” (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.25)

Büyüklerimiz bu hadisi şerifi şöyle açıklamışlardır: “Ahir devirde her evde yani ailede ekonomik sıkıntılar sebebiyle geçimsizlik, huzursuzluk ve kavgalar yaşanacak boşanmalar artacak” Bu durumda Mehdi Resulun çıkış alametlerindendir. Bu durum Mehdi Resul Efendimize kadar devam eder sonra huzur ve bolluk başlar..

Deniz ampulü davası

Maxtouch | 10:37 | 0 yorum



Deniz Feneri Davası Alman yargısının suçlu ilan edip cezalandırdığı sanıkların Türkiyede suçsuz ilan edildiği HUKUK tarihine geçecek skandal bir davadır.

Zamanın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, ”Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının suç işlemesi ve bunun sonucunda yargılananların hüküm giymeleri sevinilecek bir şey değil, ne kendisinin ne de bakanlığının bu davanın tarafı olmadığını” söylemişti. ) (http://www.dw.de/dw/article/0,,3650736,00.html) Ama zaman Bakanı yalancı çıkardı AKP davaya direk müdahale etti. Çünkü işin ucu onlara dokunuyurdu.

Alman savcılığın iddianamesinde, derneğin Deniz Feneri Derneği kampanyasıyla 41 milyon avro topladığı ve bunun 18 milyonunu amaç dışı kullandığı öne sürülmüş. İddianamede: “suç tarihi 2002-2007 Derneğin amacı ihtiyacı olanlara yardım toplamaktı. İnternette, gazetelerde, televizyonlarda (özellikle Kanal 7’de) reklamlar yapıldı ve insanlara hesap numaraları verilerek bağış istendi. İsteyen nakit isteyen havaleyle bağışını gönderebiliyordu. Beş yılda 41 milyon avro bağış toplandı. Ama paraların büyük kısmı gerçek amaç için kullanılmadı. Sanıklar hesaptan yüksek miktarda para çekiyordu. Bazı şirketlere ortak olunmuştu. Paraların bir bölümü kuryeler aracılığıyla Türkiye’ye gönderiliyordu. Yaklaşık 18 milyon avro bu yolla kullanıldı.” denilmişti.
İddianamede Başbakan Erdoğan’ın adı şu ifadelerle yer alıyor: “02.02.05 tarihli ‘Empfangsbestitigung 2’ olarak nitelendirilen alındı belgesinde herhangi bir meblağ yazılı olmamasına rağmen Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş’ten parayı, Türkiye Başbakanı’na, (2003 yılından bu yana Recep Tayyip Erdoğan) Doğu Asya’daki tsunamiden zarar görmüş, yardıma muhtaçlara dağıtması için vermek üzere aldığını tasdik etmiş. Bu konu, sanık Ermiş’ in yedinci kez ifadesi alınırken sorulmuş ve doğruluğu tasdik edilmiştir.” Erdoğan, CHP lideri Baykal’ın dile getirip Türk basınının da haberleştirdiği bu iddiayı, gazetecileri hedef aldığı sert bir üslupla yalanladı. İddianamede sanık Firdevsi Ermiş’in ifadelerine dayandırılan bölümlerde, derneğin amacının AKP siyasetini desteklemek olduğu, şirket sahiplerinin Türkiye’deki iktidarla iç içe oldukları öne sürülüyor.) (http://www.farklihaber8.com/haber/deniz-feneri-davasinda-ne-oldu/tartisma/6975.aspx)

(Almanya’daki Deniz Feneri e.V. Derneği’nin Türkiye bağlantılarının araştırıldığı soruşturma, 8 Eylül 2008’de İşçi Partisi’nin yaptığı suç duyurusu üzerine başlamış. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz’ü soruşturmayı yürütmekle görevlendirmişti.

(Alman mahkemeleri “Bu bir örgütlü suçtur” demiş ve “45 milyon Euro buharlaştı” diyerek örgütün beyni Türkiye’de ikazında bulunmuştu. Yine Deniz Feneri’nin önceki savcıları, “Almanya’ya gidip, Alman mahkemelerinin ellerindeki delilleri görmek istediklerinde” Adalet Bakanlığı “yol ödeneği” vermeyerek bu ziyareti engellemişti. Almanya’dan gelen belgelerin tercümesi aylarca ilgili savcılara intikal ettirilmemişti.) (http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=22355)

Üç savcı, ilk operasyonu soruşturmanın başlamasından 1031 gün sonra yaptı. 6 Temmuz 2011’de yapılan ilk dalgada, Akman, Karaman, Kanal 7 Yönetim Kurulu üyesi İsmail Karahan, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik ve Yeni Dünya İletişim A.Ş. çalışanlarından, Türkiye’deki serverde kayıt ederek sıkıştırılmış Uyum adı verilen bir muhasebe programını Almanya’daki dernekte kuran Erdoğan Kara gözaltına alındı. Savcılar, 49 saatlik gözaltı maratonunun ardından Akman, Karaman, Karahan ve Çelik’in, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, nitelikli dolandırıcılık, evrakta sahtecilik’ suçlarından tutuklanmasını talep etti. 4 kişi, 11 Temmuz 2011’de tutuklandı. Üç savcı, Akman ve Karaman’ın tutuklanmasının ardından HSYK’ya yapılan şikayet üzerine soruşturmadan alındı.

Savcılar, üç yıl önce Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurarak aralarında Zahid Akman’ın da bulunduğu 19 kişinin tüm mal varlıklarına el konulması talebinde bulundu. Savcıların, nöbetçi mahkemeden iki önemli talebi oldu. İlki, 19 kişinin “doğrudan ya da ortak sahip oldukları tüm taşınmazlara, kara deniz veya hava ulaşım araçlarına, ortağı bulundukları şirketlerdeki ortaklık paylarına” el konulması. İkincisi ise “bu kişilerin ortağı bulundukları şirketlere ait tüm taşınmazlar ile kara, deniz veya hava araçlarına, ortağı bulundukları şirketlerin tüzel kişilik olarak ortak olduğu diğer şirketlerdeki ortaklık paylarına” el konulması. Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi, savcıların talebini aynı gün karara bağladı. Talepteki ilk maddeyi kabul ederek, 18 kişinin tüm taşınmazları, araçları ve ortak olduğu şirketlerdeki hisselerine el konulması kararı verdi.
Ardından da HSYK’nın yaptığı soruşturma sonucu Türkaslan hakkında ‘evrakta tahrifat yapmak ve görevi kötüye kullanmak’ suçlarından 1 yıldan 11 yıla kadar, Yaren ve Tamöz hakkında ise 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezaları istemiyle dava açıldı.  Bu arada Akman ve Karaman’ın da aralarında bulunduğu şüpheliler, 102 gün tutuklu kaldıktan sonra ‘bundan sonrası cezaya dönüşür’ şeklindeki kararla tahliye oldu.

Görevden alınan Nadi Türkaslan, “dilekçe skandalını” savunmasında şöyle yazıyor: “HSYK ve Başsavcılığı’na avukat tarafından verilen dilekçenin ekinde 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçe eklenmiştir. Mal varlığına tedbir koyma işlemi yaptığım için mahkemeye itiraz edildiği, bu itiraz üzerine verilen kararı bile uygulamadığım izlenimi yaratmak ve Başsavcılığı etkilemek amaçlanmıştır. Dilekçe ne Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne ne de bir başka mahkemeye verilmemiştir. Hiç işleme konulmamış dilekçenin, verilmiş gibi resmi bir makama sunulan dilekçenin ekine konulması, şikayet edenlerin ne kadar maksatlı, iyi niyetten uzak, soruşturmayı etkilemeye, soruşturmadan alınmamıza yönelik olduğu açıktır. Henüz savunmamı müfettişlere sunumdan önce, Cumhuriyet Savcıları bu soruşturmadaki görevlerinden alındım, böylece amaç gerçekleşmiştir.”  ( http://www.kemalistler.org/dilekcede-sahte-belgeler-varmis.html/#ixzz1xhXei8LD)

Savcı Nadi Türkarslan, hakkında 11 yıla kadar hapis cezası istenmesiyle ilgili olarak  “Belgeyi tahrif etmekle suçlanıyorum. Benim önüme, benim tahrif ettiğim iddia edilen belge geçseydi ben o konuda dava açmazdım” dedi. Savcı Türkaslanın bu ifadesi ilginçtir diyor ki benim elime mahkeme kararını içeren resmi bir belge geçmedi anladığımız kadarıyla elime mahkeme kararının aslı geçmedi. Bu sebeple mahkeme kararının aslının kamuoyuna yayınlanması gerekir kanaatindeyiz.

Kanaatim o ki deniz feneri davasını sürdüren savcıların 19 kişinin ve ortak oldukları şirketlerin mal varlıklarına el konulması istemiyle Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesine yaptığı başvurunun karar metninin aslı değil fotokopileri ellerine geldi. Savcılara ulaşan mahkleme kararının fotokopi olması sebebiyle kararın  aslı olup olmadığı belgenin KENDİSİ ortaya çıktıktan sonra belli olacak. Savcılar  kimliği belli olmayan 1 kişi  hariç diğer 18 kişinin mal varlıklarına el konulmasını isteyen maddeyi el koyma işlemini yapacak kuruma faksladılar. Ama mallara el koyacak kurum sanki mahkeme bu 18 kişinin ortak olduğu şirketlerin mal varlıklarına da el konulma hükmü varmış gibi işlem yaptı. Bu durum ya mahkeme kararının aslı bu icracı kuruma geldi yada kasti yalnış işlem yaptılar sorusunu akla getiriyor..Sonuçta MAHKEME KARARININ ASLI ortaya çıkmalıdır…

Osmanlıdan Cumhuriyete Nufus..

Maxtouch | 10:35 | 0 yorum
Osmanlı Devletinin gerçek nufus yapısını çıkarabilmek için Osmanlının nufus yapısını inceleyen çok farklı çalışmayı karşılaştırarak muhtemel en doğru sonuca ulaşmaya çalıştık. Zamanın  tarihi gerçeklerini de göz önüne alındığında ulaştığımız rakamların doğru rakamlar olduğunu düşünüyoruz.


Osmanlıdan günümüze ulaşan 1571-1530 cizye defterleri çağının nufus yapısı hakkında kesin fikir veriyor. DOĞAN YÖRÜK ün XVI.Yüzyılın 2. yarısında osmanlı İmparatorluğunda yaşayan gayrimüslimlerin nufusu isimli araştırmanın sonuç bölümününde  “İncelediğimiz 1571 tarihli cizye defterine göre, Anadolu ve Rumeli’de vergiye tabi 960.742 hane nüfus bulunmaktadır. Bunun 876.607’si cizye, 48.721’i Eflâk resmi, 818’i Voynuk ve Martolos resmi, 1.019’u baştina resmi, 6.096’sı yağcı ve küreci resmi, 9.589’u bağ resmi ve 17.892’si de ispenç hanesidir. Ancak Türk olduklarını düşündüğümüz ve baştinalarından dolayı deftere yazılan 1.019 hanelik Bosna akıncıları ile Zihne, Siroz ve Nevrekop’taki 9.589 kıt’alık bağ resmi çıkarıldığında; 950.134 hanelik gayrimüslim nüfus ortaya çıkmaktadır. 835.335’i Rumeli’de, 114.799’u da Anadolu’da kayıtlıdır. Bu dönemde Anadolu nüfusu 8, Rumeli’nin nüfusu da kabaca 8-10 milyondan, toplam 16-18 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Gayrimüslimlerin müslümanlara oranı Rumeli’de % 45-56 iken, Anadolu’da ise sadece % 8’dir. Rumeli’nin nüfus değerleri tam olarak ortaya çıkarıldığında, bölgeye ait demografik yapı hakkında daha kesin sonuçlara ulaşılacağı muhakkaktır.” denilmektedir.

Bize göre 1570 li yıllarda Osmanlı Devletinin nufusunun 18-20 milyon civarıdır.  Zaten bir çok araştırmacı 16-18 milyon nufus aralığına ulaşmakla beraber, kayıtlara girmemiş  Osmanlının doğu bölgelerinde yaşayan insanların  varlığının sayıyı arttıracağından bahsetmektedir.  Bu gerçekçi yaklaşımla sayının 18-20 milyon olabileceiğini düşünüyoruz.

16. yüzyılın başından itibaren Akdeniz ve çevresindeki bütün memleketlerde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de çarpıcı bir nüfus artışı görülmektedir. Avrupa’daki bazı ülkelerde bu artış % 100’lere varırken, Osmanlı’da % 33-86 arasında değişmekle birlikte ortalama % 60 civarında gerçekleşmiştir. Braudel yüzyılın sonlarına doğru Akdeniz dünyasının nüfusunu 60 milyon dolayında vermekte, bunun da en fazla 22 milyonunun (Avrupa yakası 8 milyon, Asya yakası 8 milyon, Mısır 2-3 milyon, Tunus ve Cezayir 2-3 milyon olmak üzere 20-22 milyon) Osmanlı İmparatorluğuna ait olabileceğini öne sürmektedir. Buna karşılık Barkan, asrın başından sonlarına doğru Anadolu’daki % 60’lık doğal nüfus artışını ve 1535’ten sonra Osmanlı sınırlarının oldukça genişlemesini dikkate alarak, 30-35 milyon civarında bir nüfusa ulaşmaktadır. İnalcık bu rakamı Braudel gibi oldukça abartılı bulurken K. Karpat,  32-33 milyon, Y. Koç ise 25-30 milyon dolayında bir nüfusun, Akdeniz dünyasındaki yüksek artışı dikkate alarak makul karşılanması gerektiğini belirtmektedirler.

BİZ deriz ki 16. yüzyıldan itibaren genişleyen sınırlar ve artan nufusla beraber geçen 200 yıl zarfında 1800 lü yılların başında Osmanlı Devletinin nufusu NET 45 MİLYON dur.
Bu 45 milyon OSMANLI nufusunun 15 milyonu BALKAN SAVAŞLARINDAN CUMHURİYETE kadar geçen süredeki savaşlar açlık ve sağlık sebebiyle  öldü ve öldürüldü. Yaklaşık 10-12 milyon yeni kurulan balkan devletleri sınırları içinde kaldılar. Yaklaşık 8-10 milyon kişide Kuzay afrika ve arap sınırları içinde kaldılar. 1923 de Atatürk ün söylediği gibi ANADOLUDA 8 milyon insan yaşıyordu. Bu rakam 1927 sayımında 9 milyona çıkmasına rağmen ileride 13,6 milyon olarak telafuz edildi. Günümüzde TÜRKİYENİN nufusu yaklaşık 80 milyon fakat resmi kayıtlarda 74 milyon..

Kredi ve aç Kurtlar Kurumu Devletin malı deniz yemeyen keriz..

Maxtouch | 10:34 | 0 yorum



Oda TV nin bu haberi önemli ama öğrenci ve personelin zoraki toplanması ilk defa olan şeyler değil. Kredi ve Yurtlar Genel Müdürü  Hasan ALBAYRAK İstanbulda Trabzon GS, FB, BJK maçlarına gidiyor yalaka kurum yöneticileri bütün memurları yurtlarda teftiş var diye topluyor ve bu durum yıllardır böyle devam ediyor. Yalaka takımı ve gariban memurlar ALBAYRAK maçta keyif sürerken saat sabah 10dan akşam 10  lara kadar yurt ve bölgede belki teftişe gelir diye hazır olda bekliyor.. Halbuki ne denetlemesi sanki gelen CUMHURBAŞKANI aslında vatandaş maça gitmiş yurtlar kimin umurunda-İŞLETMELER VE HASILATI HARİÇ-  Oda TV nin bu habrinde eksik olan husus şu ki Zoraki bir gece düzenleniyor memurlar öğrenciler zoraki toplanıyor sonrada geceye katılan sanatçılara PARA ödeniyor. İyide bu paralar öyle az uz değil ki . Bir Kaç şiir okuması için BEDİRHAN GÖKÇEYE devlet kasasından çok büyük paralar ödendiği söyleniyor. BAKAN KILIÇ bu paraları cebinden mi veriyor zannediyorsunuz 1 kaç  şiir için…. SAHİ BAKAN Bedirhan Gökçeye KAÇ BİN TL verdiniz.. tahminim 180.000 TL den  fazladır bir kaç şiir için.. Bu parayla keşke gariban öğrencilere karşılıksız burs verseniz daha iyi olmazmıydı..Sizde pay aldınız mı bilemem BAKAN…

Haberin tamamı için  buyrun:

BAKAN KILIÇ’TAN KORKUP BAKIN NE YAPTILAR

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) Cumartesi ve Pazar günü düzenlenecek olan Bedirhan Gökçe’nin şiir dinletisi için memurlara baskı yaptı. KYK, yurt müdürlerine telefon ve faks yoluyla katılımın zorunlu olduğunu bildirdi.
Odatv’ye gelen bilgilere göre Bedirhan Gökçe’nin şiir dinletisine öğrenci katılımının düşük olacağı endişesiyle, memurlara katılım zorunluluğu getirildi. Yurt müdürleri, çalışanlara dinletiye katılmayanların savunmalarının isteneceğini bildirdi.
Gökçe’nin şiir dinletileri yandaş basında “yoğun katılım olduğu” şeklinde yansıtılıyordu. Daha çok AKP’li bakan ve milletvekillerinin katıldığı şiir dinletilerinin bu seferki konuğu Bakan Suat Kılıç. Belli ki KYK öğrenci katılımının az olması sonrasında Bakan’ın vereceği tepkiden korkarak memurları bu dinletiye zorla getirme yolunu seçmiş. Ayrıca yurt müdürlüklerine gönderilen faksta, müdürlerin “azami” sayıda öğrencinin katılmasını sağlamasını da şart koşuyor.
Böylece “yoğun katılım”ın nasıl meydana geldiği de ortaya çıkmış oldu.

İşte katılması zorunlu hale getirilen etkinlik için müdürlüklere gönderilen faks:


Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=bakan-kilictan-korkup-bakin-ne-yaptilar-1304121200

Sarkozy’in 2015 hayali ve 1915 Ermeni TEHCİRİ

Maxtouch | 10:28 | 0 yorum
1800 lerde  45 milyon olan Osmanlı nufusu 1923 e gelindiğinde  toprak kayıpları savaşlar ve katliamlarla 8 milyona düştü . En büyük insan kaybımızda balkan savaşlarında ve sonrasında oldu 15 milyon kadın erkek çocuk asker dahil insanımızı  kaybettik. Geride çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan nufus kaldı. Bu aslında gerçek bir soykırımdı. Sonra 1. Dünya savaşı…  kaybedeğimiz belli olan bu savaşa birileri bizi bilerek itti. Nufusumuz dahada erisin diye. Memleket evlatları o cepheden bu cepheye heba olup gitti geride çoğunluğunu kadın ve çocukların  birde savaşa gitmeyen diğer dini azınlık mensupları ve dönmelerin oluşturduğu anadolu nufusu  kaldı. Sarıkamışta 90.000 vatan evladı donarak ölsün diye yazlık elbiselerle dağlara sürüldü. Enver Paşa ölsünler istiyordu ne kadar çok Türk ölürse o kadar iyiydi. Aynı Enver Paşa Çanakkalede düşman üzerine taaruz üzerine taaruz veriyordu ölsünler diye.. Her taaruzda  binlerce askerimiz ölüyordu ama enver paşa hala taaruzu emrediyordu. Enver Paşa 1915 te çanakkalede savaşlar sürereken diğer yandan TEHCİR harekatını başlatıyor Osmanlı TEBAA sı içindeki rum ermeni ve yahudileri sürgün bahanesiyle isimlerini ve yerlerini değiştirerek onlara yeni sahte TÜRK kimliklerini takdim ediyordu. Bu yüzden İTTİHAT VE TERAKKİNİN arşivleri hiç bulunamadı. . Başarılı da oldu. Bir çok rum ve ermeni TÜRK olarak karşımıza çıktı 1915 ermeni tehciri yalanıyla..



Yıl 1071 Alparslan Suriye bugünkü MARDİN önlerinden Anadoluya girmiş. Anadoluyu Türkleştirmeye başlamış. Anadolu eski adı RUM eli yani Rumun diyarı nufusunun çoğu rum ermeni yahudi.. Alparslan ve askerleri bir yandan Horosan erenleri bir yandan. Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin nin oğluYunus Emre, talebeleri Hacı Bektaşı Veli ve diğer erenler Anadoluya gelmişler hem müslüman yapıyorlar hemde TÜRK.. SARKOZY diyor ki siz 1071 de anadoluya geldiğinizde buraları bizim atalarımızındı siz atalarımızı dininden zorla döndürüp müslüman ve türk yapınız bu bir SOYKIRIMDIR.

İşte size 1915 Ermeni Tehcir yalanıyla perdelenmek istenen gerçek olayın iç yüzü.. Batılılar TÜRKLERİN anadoluya gelip Türk ve Müslümanlaştırma çalışmalarına soykırım diyorlar. İttihat ve Terakki yürüttükleri projenin Mustafa Kemal ATATÜRK e takılmasından dolayı yarım kalan eylemlerine önce LOZAN ile bugün ise bilinen gelişmelerle devam ediyorlar. SARKOZY 2023 de TÜRK ve Müslüman kalmamış bir TÜRKİYE hayal ediyor. Yoksa 1915 de ne TEHCİR var ne soykırım sadece ermeni rum ve yahudilerin TÜRK ve MÜSLÜMANLARIN içine gömülmesi projesi var…YALAN SÖYLEYEN TARİH VE TARİHÇİ GEÇİNEN SOYTARILAR UTANSIN.
Osmanlıya yapılan soykırım neticesinde 2012 TÜRKİYESİNDE artık anadoluda 20-25 milyon kürt, bir ihtimal 6 milyon diğer olasılıkta 16 milyonTÜRK ,  40 milyon ise  rum ermeni ve diğer azınlıklar.. İşte BAŞBAKAN bu yüzden TÜRK milleti demiyor.. Çok renklilikten, mozaikten  bahsediyor.. 1923 çoğu kadın ve çocuk Türk nufusu geri kalanı ise azınlıklar olan nufus nasıl olduda bugün 80 milyona çıktı sanıyorsunuz..

Sarkozy in 2015 te görmek istediği ermeni ve rum devletleri için ABD ve İSRAİL   Türkiyede yoğun faaliyetler gösteriyor Tüm kurumların içi boşaltılıyor çoğu suçsuz askerler Ordudan tasfiye ediliyor..MLLET te bunu CEMAAT yaptı zannediyor…

Sene 1012 kürdistan kurulacakmı diye düşünürken RUM PONTUS altyapısı tamamlanıyor. Ermeniler Kürtler üzerinden projelerine devam ediyor. Onlara ve bizi yönetenlere göre artık Türk çoğunluk ANADOLUDA TÜRK kalmamıştır. Kalanlar ise geldikleri yere MALAZGİRT önlerine yani ANKARAYA toplanmalıdır..Onlara göre bölünme kaçınılmazdır. Ama ERGENEKON destanı yeni başlıyor bir avuş Türk çoğalarak DÜNYAYI yönetmek için yetişiyor.. ERGENEKONDAN ÇIKIŞ gerçekleşiyor..

Çanakkale savaşları..Ya Bozkır..ya ölüm…

Maxtouch | 11:58 | 0 yorum

Çanakkale savaşları niçin yapılmıştı,  İngiltere ve Fransa eşi benzeri görülmemiş devasa toplara sahip savaş gemileri ve toplama 750.000 askeriyle neden Çanakkaleye gelmişlerdi. İngiliz sömürgelerinden toplanan Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar, Gurkhalar, Sihler ve Maoriler.. Fransızların safları arasında Cezayir, Zühaf, Gumers, Senegal askerleri..





Tarih kitaplarına bakarsanız şu açıklamayı okursunuz        ” Çanakkale boğazını zorlayarak İstanbul‘u işgal etmek, Rusya’ya yardım sağlamak ve 1.Dünya savaşını  kısa yoldan bitirmek .. Bu sığ açıklama ile 253.000 vatan evladının Çanakkalede sevdiklerini ve gençliğini ve umutlarını vede hayatlarını heba ederek genç yaşta niçin kara toprağa düştüklerini açıklayamazsınız.
İngiliz yazar Ellis Ashmead Bartlett in ÇANAKKALE gerçeği kitabında yazdığı gibi bu savaş MÜTTEFİKLERİN  Osmanlı Türklerine karşı yapacağı son Haçlı Seferi içindir. Son Haçlı Seferi’nden beri ilk defadır ki batılılar, yine doğuya yönelmiş bulunuyor. Hristiyanlık alemi, Fatih Sultan Mehmed’in 29 Mayıs 1453′deki uğursuz tarihte Bizans İmparatorluğu’na indirmiş olduğu şiddetli darbenin intikamını almak üzere, birlikte harekete geçmiştir. Halbuki bu sonuncu ve en büyük Haçlı Seferi, bir vakitler Viyana kapılarından Kudüs’e kadar uzanmış olan eski Osmanlı İmparatorluğu’nun her bir köşesinde, kemikleri dağılıp kalmış olan Ortaçağ şövalyelerinin intikamını alacaktır. Dünyanın her bir köşesinden Gelibolu Yarımadası’yla İstanbul’a Haçlı kuvvetlerini taşımak üzere buraya toplanmış olan nakliye gemilerine ne diyelim?
Mustafa Kemal’in ÇANAKKALE savaşlarında askerlerine verdiği şu emri herşeyi açıklar: “Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki, bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar yoksun kalmasına neden olacağı hepinize hatırlatırım.” ATATÜRK ingiliz ve fransızların toplama askerleri ile birlikte neden ÇANAKKALEYE geldiklerini çok iyi biliyordu. Bu bir MİLLETİN var yada yok olma savaşıydı..Cephede uykuyu düşünmek bütün bir milletin ebedi yok olması anlamını taşıyordu..
Gerçekten ÇANAKKALE savaşlarında İNGİLİZLERİN  yeni haçlı seferiydi amaçları  750.000 toplama HAÇLI ordusunu  geliboludan geçirerek İstanbul önlerine getirmek daha sonrada bütün ANADOLU yu işgal etmekti.. Osmanlı ordusu bu savaşta yenilseydi  geri kalan askerlerimiz ya öldürülecek yada esir alınacak ve ordu tamamen tasfiye edilecekti..Yüzbinlerce İNGİLİZ, FRANSIZ ve toplama  asker ANADOLUYU işgal edecekti. 750.000 kişilik bu kuvvetlere yunanlılar ihtimal bulgarlar doğuda da yıkılmamış çarlık rusyasıda işgale destek verecekti.. Çoğu kuvvetlerimiz ÇANAKKALEYE gönderildiği içinde vatanı savunacak başka birliğimizde kalmayacaktı. Çünkü diğer cephelerde de savaş devam etmekte askerlerimiz bitkin ve perişan çarpışmaktaydı.. Bu kuvvetlere anadoludan yeni takviyeler yapmakta mümkün değildi çünkü buna zamanda kalmayacaktı.
İşin vahmiyeti şu ki  KURTULUŞ savaşıda asla yapılamayacaktı ATATÜRK ve diğer komutanların MALTAYA gönderildiği, askerlerin çoğunun teslim alındığı yada öldürüldüğü bir ortamda KURTULUŞ savaşını yapacak komutan bulmak bir yana savaşacak asker bulmak bile koca bir hayaldi.. Çünkü ATATÜRK ve Fevzi paşadan Karabekir paşaya kadar herkes ÇANAKKALEDEYDİ ihtimal ki mağlubiyet karşısında bütün komutanlar MALTAYA sürgüne gönderileceklerdi.. İşin gerçeği ÇANAKKALE savaşını kazanmamıza rağmen BALKAN SAVAŞLARINDA 15 milyon asker ve sivil olmak üzere çanakkalede de kahraman bir çok kahraman vatan evlatlarından  değerli bir çok komutana kadar eğitimli nufusun yarısı kaybetmiş hemen hemen her bir aileden bir ŞEHİT vermiştik.. Geriye kadınlar ve çocuklar kalmıştı.. KURTULUŞ SAVAŞI bu anlamda ANKA KUŞUNUN-Osmanlının- KÜLLERİNDEN yeniden DOĞMAK tı..
Bu durum  13 Kasım 1918′de Osmanlı’nın başkenti İstanbul‘u işgal dönemine İNGİLİZLERİN bir kaç gemi ve bir kaç bölük asker ile 1 dünya savaşından yorgun ve ekonomisi çökmüş durumda İSTANBUL önlerine demir atmalarına  benzemeyecekti.. İşler istenildiği gibi gitseydi İngilizlerin TÜRKLERİ geldikleri yere geri göndermek planı gerçekleşecek yani TÜRKLER anadoluya ilk girdikleri yer olan MALAZGİRT önlerine sürülecek, Türklere ANKARA-MALAZGİRT arasında küçük bir bölge verilerek esir hayatı yaşatılacaktı..

Mondros ateşkes anlaşması sonrası İngilizler İstanbulu işgal etmesine etmişlerdi ama ÇANAKKALE ve 1. Dünya savaşı onlara çok pahalıya mal olmuştu savaşacak askeri toplama sorunu bir yana yeni bir harekatı finanse edecek ekonomik güçleri kalmamıştı. Bu sebeple Yunanistana destek olmaya karar verdiler. Yunanlılar 30 AĞUSTOS ta bozguna uğrayınca İngilizler için tek bir çare kalmıştı MÜZAKERE masasına oturmak savaşamayacaklarına göre başka şanslarıda yoktu. Anlaşma yoluna gitmeyi gelecek politikalarına uygun gördüler ve hesaplaşmayı başka zamana bıraktılar..
Ama ne Tarih kitaplarında nede tarihçilerin  yazdıklarında bu gerçekliği dillendiren gerçek bir AYDIN göremezsiniz çünkü bu gerçekleri anlatmak işlerine gelmez..

ARAP baharı ve SURİYE meselesinin gerçek iç yüzü

Maxtouch | 11:53 | 0 yorum



Arap baharı yaşanan ülkeler den farklı şartlara sahip SURİYE de işler günden güne karışıyor. ABD dayatmalarına teslim olmuş bir TÜRKİYE  için karanlık günler hiçte uzakta değil. ABD politikalarına ters düştüğü anda iktidarı 24 saat içinde kaybedeceğini bilen AKP hükümeti her ne kadar isteksiz olsada SURİYE meselesi bataklığına AĞZINA kadar bulaşmış durumda.. Farklı bir altarnatif üretebilir mi 
bilemiyoruz.. 

Petrol ve doğalgaz fakiri SURİYE de ABD nin  IRAK ta olduğu gibi ön planda olması beklenemezdi. Halbuki  ABD nin IRAK ta bulunma sebebi tamamen ENERJİYDİ. Bu koşul Suriye için geçerli değil.  ABD Arap baharı yaşanan ülkelerden  Libyada  FRANSA ve İTALYAYI öne çıkararak  gelişmeleri perde arkasından yönlendirme yolunu seçti.  Fransa  direk insiyatif alırken daha  insaflı çıkan İtalya  ise  kendini geri çekti.  ABD  Libyada  geri planda kalmasaydı bölgeden çekilme vaadiyle gelen Başkan OBAMA nın kendi kamuoyu nezdinde   saldırgan bir politika güden önceki başkandan ne farkı kalacaktı.  Bu sakıncalı bir durumdu. POLİTİKADA atılan her bir adımın içte ve dışta dengeleri bir anda değştirdiği unutulmamalı..
Öte taraftan Ortadoğu ve afrikada çıkarlarını kollayan Rusya ve Çininin bu bölgeye girmesi ABD nin çıkarlarını tehdit ediyordu. ABD nin bu ülkelerin tek hakimi olan diktatörlere istediklerini dayatması ve enerji kaynaklarını tek başına sömürmesi akla daha yatkınken neden bu ülkelerde demokrasi isteyen kitlelerin öncülüğünde devrimler yaşanmıştı. Gerçek şu ki ABD kendi çıkarlarına hizmet eden diktatörlerin bir anda Rusya ve Çinin etkisinde taraf değiştirmesinden   korktu. Diktatörler kaynaklarının kullanımını kime  açarsa aslan payı onundu.. Rusya ve Çinin bu diktatörleri  tamamen kendi tarafına çekmesi demek ABD nin bu ülkeleredeki bütün çıkarlarını bir anda kaybetmesi demekti. Bu amaçla Rusya Libyaya her hangi bir dış müdahale karşısında yardım sözü bile vermişti. Ama bu sözünü tutmadı..
Demokratik yönetimlerde olmazsa olmaz şart ülkede en az iki karşıt görüşe şahip tarafın bulunması mecburiyetidir. Aynı fabrikadan çıkmış gibi aynı şeylere inanan ve düşünen insanların bir arada olması yaratılışa ve gerçekliğe aykırıdır. Bu yüzden demokrasilerde en az iki tarafın olması mecburidir. Seçmenin tercihlerine göre çoğunluk bir tarafı seçimle iş başına getirir. Arap baharı yaşanan ülkelerde Rusya ve Çini olduğu kadar ABD yide destekleyen  taraftarlar var. İktidara gelen partinin bir tarafı daha fazla destekleyeceği aşikardır. Daha sonraki seçimde diğerleri diğerlerini daha fazla destekler ama kaynakları kullanım oranları değişsede sonuçta süreklilik arz eder ve hiç bir ülke kaynakların tamamından yoksun kalmaz. DENGE politikası bu olsa gerek..
Bu sebeple ABD ÇIKARLARINI korumak ve pazarı tamamen kaybetmemek için perde arkasından DEMOKRASİ oyununu kumanda etti. Araplara bahar geldi KAYNAKLAR tekrar paylaşıldı..
Suriye içinde böyle bir ön koşul yok çünkü petrol ve doğalgaz yok. Bu durum Rusya ve Çin için heveslendirici bir durum değil.. ABD içinse hiç değil ama bu ülkeler dolaylı yollardan uzun vade de çıkarlarına hizmet edecek adımları şimdiden atmaları gerekiyor.
ABD sürekli bu bölgede kalamayacağı için bu görevi üstlenecek ülke olarak TÜRKİYEYE görüyor. Telafuz edildiği  gibi STRATEJİK işbirliği kavramının açılımı budur. Rusya ise İran ve Suriye üzerinden akla bile gelmeyecek planların takipçisi.. Çünkü tekrar süper güç olmak istiyor ve bayağıda yol katetti. Türkiye bu denklemde ABD ve Rusya arasında denge, komşularıyla 0 sorun politikasını yürütemedi. ABD ye yanaşmaya mecbur kaldı.
ABD  için kendi kamuoyu ve ekonomik sorunlarının baskısı altında bölgede kalıp ekonomik olarak dahada zarar uğramaktansa TÜRKİYE gibi bir maşayı kullanmak daha karlı. Bu durumda TÜRKİYEYİ bölgemizde ANAHTAR konumuna getiriyor.. ABD nin suriye meselesinde  TÜRKİYE üzerinden bir operasyon başlatacağı açıkça belli oldu.. Bu operasyon ortadoğunun inanaçlar üzerinden tekrar şekillendireleceği kanaatini kuvvetlendiriyor.. Türkiyeye suriyedeki PKK kamplarınının kontrolünüde içeren bir tampon bölgenin vaad edidiği söyleniyor.  Son Başbakan Barzani görüşmesinde Kuzey ırak kandilde affedilecek pkk lıların suriyedeki bu tampon bölgeye yerleştirilmesinin konuşulduğundan bahsediliyor. HATTA tampon bölgenin suriye tarafının mayınlanmasından..
Türkiyenin suriyeye girmesinin bir başka sonucuda  destek alan muhaliflerin suriyede karşı harekata girişerek  bir çok esat yanlısı kişiyi katletmesi sorunudur ki bu bir çok kadın ve çocuğun babasız kalmasıdır. ABD burada müslümanı müslümana kırdırmak istiyor..
Türkiye SURİYE ye girdiği anda PKK destekli doğumuzun tamamen karışacağı da kaçınılmaz gözüküyor.. AMERİKA bu aşamada kendisinden yardım talep eden TÜRKİYEYE bu senin sorunun demeye hazırlanıyor. İran füze kalkanı ve suriye meselesinden komşuları ile ilişkileri bozulmuş ve  hasım ilan eedilmiş yapayalnız bir Türkiye karşısında işte tam da bu sırada RUSYA devreye giriyor… ANLAYACAĞINIZ suriye meslesini ve olası kötü sonuçlarını ABD Türkiyeye yıkmak istiyor..

Giderayak yangından mal kaçırma.. Milletvekili maaşları

Maxtouch | 03:39 | 0 yorum


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, milletvekili emekli aylıklarıyla ilgili düzenleme, Gül’ün geri gönderme gerekçesi dikkate alınarak yeniden düzenlenmiş. Buna göre, Yasada milletvekili emekli aylıklarıyla ilgili olarak daha önce yüzde 60 olan oran, yüzde 45′e düşürülmüştü.
Konuyla ilgili TBMM Başkanı Cemil Çiçek bakın neler söylemişti. “ Milletvekili maaşlarıyla, asgari ücreti mukayese etmek yanlıştır. Bu konuda en rahat olan kişi benim. Milletvekili bir yere kendi arabasıyla gider. Deposunu kendisini doldurur. Çoğu zaman şoförü yoktur, kendi kullanır.  Milletvekilinin aldıkları maaşların önemli bir kısmı uçak, yol, araba parasına gider. Bunları söylerken utanıyorum. Kaymakamların, belediye başkanlarının, müsteşarların, genel müdürün, büyükelçilerin temsil ödeneği var. Milletvekilinin bir temsil durumu söz konusu olduğunda kendi maaşından öder. Yaptığı görev sebebiyle ilişki ağı genişlediği için bir kısım sosyal harcamaları var. Buna karşılık da bu yetmiyor.”
Yani  TBMM Başkanı Cemil Çiçek diyor ki aldığımız maaş bize yetmiyor, paraya ihtiyacımız var. O zaman Hükümete ve TBMM Başkanı Cemil Çiçeke sormak istiyoruz? Türkiyede yaşayan dar gelirli olan işçi memur ve  emeklininde aldığı maaşlar onlara yetiyor mu?, onlarında paraya ihtiyacı yok mu? Onlara % 2-3 lük gülünç zamlar yaparken kendinize %45 gibi bir  oranda zam yapmanız  adil mi?
Bu ülkede size gelene kadar asıl dar gelirlinin paraya ihtiyacı var ve verdiğiniz gülünç maaşlar asıl onlara yetmiyor sayın milletvekilleri..

Eski Mısırlıların elektrik santralleri Piramitler

Maxtouch | 17:12 | 0 yorum


Tarih boyu araştırmacılar pramitlerin nasıl yapıldığını, devasa taşların nereden ve nasıl getirirldiğine dair sorular sordular cevaplarda aradılar. Yüz yıllar boyu mısır pramitleri gizemini korudu.
Dendera’daki Hathor Tapınağı’nda bulunan bazı duvar resimleri, Antik Mısırla ilgili oldukça ilginç bir bilgiyi gün yüzüne çıkarmıştı. Resimde yer alan figürler, Antik Mısırlıların elektriği bildiği ve kullandığı ihtimalini gündeme getirmişti. Söz konusu resim dikkatlice incelendiğinde, tıpkı günümüzdeki gibi yüksek voltaj yalıtımının o günlerde de kullanıldığı görülür.


(Resim dikkatli incelenirse elektrik kabloları kayalara bağlanmıştır.)

Eski mısırlılar pramitleri elektrik üretmek için elektrik santralı olarak inşa ettiler. Peki ama nasıl ? Matematiksel hesaplamalara dayalı pramitlerde her bir taş özenle olması gereken yere konmuştu. Hesaplamalar pramitlerin sirüs yıldızınıda işaret ettiğini göstermekteydi. Bu durum akla eski mısırlıların elektrik üretiminde güneş yada yıldızların enerjilerinden istifade ettiklerini getirebilirdi. Güneş yada yıldızların enerjilerini kullanmıyorlarsa elektrik üretimi için suyu kullandıklarını düşünmemiz kaçınılmazdı. Sudan elektrik üretimi elde ettiklerine dair pratikte hiç bir iz ve işaret olmadığına göre eski mısırlılar elektiği nasıl üretmekteydiler?  
Bu sorunun cevabını verebilmek için Hz. Salih A.S zamanına Semud kavmine kadar tarihte geri yolculuk yapmalıyız.

Kuran-ı Kerimde Salih A.S ve semud kavminden bahisle Yüce ALLAH buyurur ki: “Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i (gönderdik): “Ey kavmim dedi, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte şu, Allah’ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu Allah’ın yeryüzünde yesin, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azap yakalar.”

“Ey Salih; bize şu kayadan bir deve çıkar. Eğer bunu yaparsan seni doğrulayacağız” dediler. Salih (a.s), onlardan, Allah Teâlâ kendileri için böyle bir deveyi bu kayadan çıkartırsa iman edeceklerine dair söz vermelerini ve yemin etmelerini istedi. Onlar, bu konuda yemin edip söz verdikten sonra, Salih (a.s), namaza durdu ve Allah’a dua etti. Bunun üzerine kaya yarıldı ve içinden onlara istediği gibi gebe, karnı aç bir deve çıktı. Bu olay üzerine, onlar daha önce vermiş oldukları sözden cayarak iman etmediler (İbnul-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, Beyrut 1979, I, 89-90). Salih (a.s) onlara; ” … Ey kavmim; Allah’a ibadet edin. Sizin için O’ndan başka ilah yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir mucize gelmiştir. İşte, Allah’ın şu dişi devesi size bir mucizedir. Bırakın onu Allah’ın arzında otlasın. Ona bir kötülük yapmayın. Sonra can yakıcı bir azaba uğrarsınız. Hatırlayın; Allah sizi Ad kavminden sonra halifeler yaptı. Ve sizi yeryüzüne yerleştirdi. Orada, ovalarda köşkler yapıyor, dağları yontup evler yapıyorsunuz. Allah’ın nimetlerini hatırlayın. Yeryüzünde bozguncular olarak fesad çıkarmayın” (el-A’râf, 7/73-74).

Allah Teâlâ, hayvanların sulandığı kuyunun suyunun mucize deve ile diğerleri arasında nöbetleşe kullanılacağını bildirmişti: “Onlara, suyun aralarında taksim olunduğunu haber ver. Her biri su nöbetinde hazır bulunsun (el-Kamer, 54/28). Salih (a.s) kavmine; “İşte şu devedir. Su içme hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün sizindir” dedi (eş-Şuara, 26/155). Deve onların arasında bir süre kaldı. Bu süre içerisinde, bir gün kuyunun suyunu deve içiyor, bir gün de onlar kuyunun suyundan istifade ediyorlardı. Semud kavmi devenin su içtiği günlerde onun sütünü sağıyor ve kaplarını dolduruyorlardı (İbn Kesîr, Tefsîrul-Kur’anil-Azîm, İstanbul 1984, III, 437).
1. Devenin sert bir kaya dan çıkmış olması… Böyle bir kaya dan nasıl bir hayvan çıkabilir?!!
2. Devenin, kabilenin tamamının içtiği suyu içiyor olma­sı… Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Salih (a.s) kavmine; “İşte şu devedir. Su içme hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün sizindir” dedi” (eş-Şuara, 26/155).
Devenin, kabileye; içtiği su kadar süt veriyor olması… İşte bu da, garip bir durumdur.
İmam Fahreddîn er-Râzî (rh.a) derki: “Bil ki Kur’an, Deve olayında bir mucizenin olduğunu göstermektedir. Fakat bunun, hangi bakımdan bir mucize olduğu, Kur’an’da belirtilmemiştir. Ama bunun, hiç şüphesiz, bir yönden bir mucize olduğunu anlıyoruz.[13] Çünkü Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmakta­dır:
“İşte size bir mucize olmak üzere Allah’ın şu dişi devesi! Onu (kendi haline)bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Ona bir kötülükle yaklaşmayın. Sonra sizi acıklı bir azab yakalar”

Salih A.S verilen mucize bugün elektrik üretmek için kullandığımız elektrik santralleri ve içindeki teknolojinin aynısıydı. Mucize o zamanlarda günümüz teknolojisini kullanmalarıydı. Akabe gölü şimdiki akabe denizi ihtiyaçları olan suyu karşılamaktaydı.
Eski mısırlılar pramitleri Hz. Salih A.S zamanında kavmine  mucize olarak verilen içinden elektrik elde ettikleri  teknolojiyi pramitlerde kullanarak yapmışlardı. Hz. Salih A.S verdiği sözü tutmayan semud kavmide beyaz taş içerisinden çıkan bu deveye (elektriğe) dokunmuş ve ölmüşlerdi. Yani onlara elektrik çarpmıştı.

 

Devenin  içtiği su boğaz boğumlarından geçerken yağ kıvamında katılaşıp devenin hörgücünde depolanmaktaydı. Daha sonra bu yağ kıvamında depolanan su  tekrar sıvı haline  dönüşüp devenin su ihtiyacını karşılamaktadır.

Hadisi Şeriflerde, Rasûlüllahın (S.A.V)  H. 9. yılda Tebük seferine giderken Semud kavminin yaşadığı Hicre uğradığı ve bu yerin Salih A.S ın  kavminin yaşadığı yer olduğunu söylediği nakledilmektedir. O tarihlerde Akabenin göl olduğu ve tebük ve hicrenin aynı zamanda mısırında akabeye yakın olduğunu unutmayınız..

 Büyüklerim derki Salih A.S yaşadığı zamanda topluluk bir çok farklı kavimden meydana gelmekteydi Salih A.S yaşadığı yer O zamanın cografyasının farklı olduğunu düşünmekle beraber İranda büyük bir göl kenarıdır. Yani o zamandaki akabe gölü. Şimdiki akabe körfezi..  Daha sonra mısırlılarında bu öğretiyi Salih A.S dan öğrenmişler ve piramitleri günümüz eletrik santralleri gibi inşa ederek elektrik üretmeyi başarmışlardır.

ABD’den imalı mesaj

Maxtouch | 16:10 | 0 yorum


ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ile öğle yemeğinde biraraya geldi. Büyükelçi Ricciardone, çıkışta gazetecilere 35 kişinin hayatını kaybettiği Uludere’deki olayla ilgili değerlendirmelerde bulundu. 
ABD Buyükelçisi Francis Ricciardone, sınırda 35 kişinin yaşamını yitirmesi nedeniyle üzgün olduklarını belirterek “Hükümetin durduğu noktadayız” dedi. Francis Ricciardone olayın kendilerini de üzdüğünü söyledi.
ABD Büyükelçisi Ricciardone, “Bu konuda Türk hükümetinin durduğu noktada duruyoruz. Şu anda paylaşımlarla ilgili bilgi vermek doğru olmaz. Terörle mücadele sürecektir” diye konuştu. 
ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardonenin bu tür olaylar sonrası yaptığı açıklamalar hep ilginç olmuştur. Büyükelçi “”Hükümetin durduğu noktadayız” derken biz bu noktayı AKP nin ABD nin hoşuna gitmeyen icraatlarında durdurulduğu nokta olarak anlıyoruz. PKK sorununun masa başında çözülmesini isteyen ABD son günlerde başarı sağlanan PKK operasyonlarınının 36 vatandaşımızın bombalanarak ölmesiyle durmasını sağlamış olamaz mı. Hatta daha ileri giderek bombalama öncesi yanlış istihbaratın ABD tarafından verildiğinde düşünebiliriz. Belki savaş uçaklarıda ABD ye aittir kimbilir.  Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Dolapdere Köyü kırsalında 13 askerimizin savaş uçaklarınca bombalandığı halde bu olayın üstü nasıl örtbas edildiyse son yaşanan uludere olayınında aydınlatılacağı konusunda derin şüphelerimizi paylaşırız.
 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. VİTRİN - All Rights Reserved
Template Modify by Creating Website
Proudly powered by Blogger